Yaz geçiyor, kış geliyor. Kitap mevsimi başlamak üzere...
Yıllar önce okuduğum bir rapor iki önemli bulguya işaret
ediyordu.
Bir: Kitapları umumiyetle zenginler değil fakirler ya da orta
halliler satın alır. Kaymak tabaka değil yani, öğrenciler, beyaz
yakalılar vs.
İki: İnsanlar boş vakitlerinin bol olduğu yaz tatili gibi
zamanlarda değil, sonbahar ve kış gibi işlerin nispeten yoğun
olduğu zamanlarda daha çok kitap okurlar ya da alırlar. Şüphesiz
okulların açılmasının da payı vardır bunda.
Bir süredir yayıncıların ya da mensubu oldukları kuruluşların kendi aralarında yaptıkları tartışmaları izliyorum. Kafam karışıyor.
Kimilerine göre Türkiye'de kitapçılık büyük bir sıçrama yapıyor, kimilerine göreyse ölmek üzere. Biri şiştik diyor, öbürü patladık diyor.
Üstelik Nasreddin Hoca'nın bize ispatladığı gibi farklı tezler savunan bu tarafların hepsinin birden haklı olma ihtimali de var. *** Bir kitabın kaç adet basıldığı neden önemlidir?
Ya da aynı soruyu şöyle soralım: 2 bin basıldığı halde tükenmeyen bir kitabın 100 bin basıldıktan sonra anında tükenip gelen talepleri karşılamak üzere bir 50 bin daha basılması mümkün müdür?
Cevap: Evet, mümkündür. Bunun örnekleri var.
Peki bu nasıl mümkün oluyor? Kısaca açıklayalım.
Kitap yazınca iş bitmiyor. Bunun duyurusunu, dağıtımını yapmak da önemli. Az sayıda basılan bir kitabın sadece İstanbul'daki yüzlerce satış noktasına ulaştırılması bile başlı başına bir meseledir. Üçer beşer tane dağıtırsınız ve bu numuneler genellikle 'Yeni Çıkanlar' rafında kaybolup gider.
Öte yandan çok sayıda basılan kitaplar özel muamele görür. Afişleri basılır, reklamı yapılır, özel raf kiralanır.
Uzun vadede bir kitabın değerini niteliği tayin eder elbette ama kısa vadede okur beğenilerini şekillendirmek mümkündür. *** Medyada ya da sosyal medyada bir kitap gördünüz, ilginizi çekti. Arkadaşınız okuduğu kitaptan övgüyle söz etti, ilginizi çekti.
O hafta sonunda mutad olduğu üzere bir alışveriş merkezine gittiniz. Başka işleriniz vardı; bu sırada yolunuz oradaki kitapçıya da düştü. Merak ettiğiniz kitabı sordunuz. Kitapçıdaki arkadaşlar aradılar, taradılar ama bulamadılar.
Okurların büyük bir kısmı, "Mutlaka bulup okumalıyım" düzeyinde güçlü bir arzu hissetmeyenlerin kahir ekseriyeti, kitaba duydukları geçici sadakati anında kaybediyor.
Çok az bir kısmı "Efendim, bizde yok ama falanca şubemizde varmış, isterseniz filanca gün getirtebiliriz" teklifine olumlu yanıt veriyor.
Daha da az bir kısmı o kitabı başka kitapçılarda aramaya devam ediyor. Dağıtım işte bu yüzden de önemli.
Bereket versin kitabın adını duyar duymaz internetten sipariş verenler var. *** Kitapların kapak tasarımları önemlidir. Yüzlerce aynı ebattaki kitap arasından gözünüz bir ya da iki tanesine takılıyorsa bu bir başarı öyküsüdür.
Bir kitabın kapağı sizi içine girmeye zorluyorsa bu bambaşka bir başarı öyküsüdür. Bu yüzden Turkuvaz Kitap editörleri kutlanmayı hak ediyor.
Kapakları grafikle, resimle, fotoğrafla doldurmak yerine doğrudan içeriği kapağa taşıyarak bir adım öne geçmişler. Kapağa bakarken kitabı okumaya başlıyorsunuz. Ve özenle seçilen bölümler sizde okumaya devam etme isteği uyandırıyor.
En azından benim tecrübem bu yönde.