Şair değilseniz ki bendeniz değilim, arkadaşlarınızın ya da
tanıdığınız insanların yeni siirlerini ya da şiir kitaplarını
sabırsızlıkla beklemek gibi bir alışkanlığınız olmayabilir. Bunun
benim için tek bir istisnası vardır; o da Mustafa Akar'dır.
Mustafa'nın yanından bir an olsun ayırmadığı, bir yürüyüş sırasında
ya da bir çay sohbetinin tam ortasında çıkarıp üzerine notlar
karaladıgı küçük defterin nasıl bir şiire ya da kitaba dönüşeceğini
merak ederim hep.
Dibine de ışık veren bir şairdir Mustafa Akar.
Yeni kitabı Berhayat'ı da bu merakla okuyorum. "Neye yarar
yazdıklarımızı anneler anlamayacaksa" diyor ilk şiirinde.
"Yetimleri sevindirmeyecekse dizelerimiz unutuver gitsin."
Türk şiirinin gerçeklikle ilişkisi sorunlu mu demiştiniz?
Mustafa'mız, canımız, bilmem ki nasıl söylenir, hasta oldu. Şimdi
iyi merak etmeyin. Kitapta buna dair bir şey var mı diye bakarken
Hodgkin Lenfoma başlığı takılıyor gözüme.
"Allah'ım beni dertlendir / Değerimi bileyim böylece."
Iki damla yaş birikiyor gözlerimde. Okumaya devam ediyorum.
Meleklerin, evlatlarının korkusundan uyuyamayan babaların, taştan
ayrılan suların, çöpten ayrılan üzümlerin, ölümü bile sevdiren
arkadaşların arasından geçerek son mısralara geliyorum:
"Ve ağlarken muhakkak / Sessiz ağlayınız."
Mümkün mü bu? "Henüz Vakit Varken" mümkün mü bu Mustafa?
Sen değil misin "...insan gitmekten yapılmıştır / dünya kalmaktan"
diyen.
Otogarlara gidip kendini uğurlamak isteyen, sen değil misin
'annesinden helallik isteyen.'