Çocuklarımız kayboldu...
Kaybolan çocuklarımızın cansız bedenleriyle karşılaştık.
İçimiz yandı. Bu yangın haberlere de yansıdı.
Elbette böylesine önemli hadiselerin gündem olması hem kaçınılmaz
hem de gereklidir. İnsan hayatından ve vücut bütünlüğünden değerli
ne olabilir? Hele ki çocuklarımız söz konusuysa. Fakat unutmayalım,
haberleri yaparken dikkatli davranmazsak hassasiyet yerini
umursamazlığa hatta daha fena duygulara bırakabilir.
Birçok sosyal psikoloji araştırması medyanın esas gücünün gündemi
belirlemek olduğunu gösterir. Yani medya bizim ne düşüneceğimizden
ziyade, neler hakkında düşüneceğimizi belirlemekte etkilidir.
Bu çerçevede, istatistikleri incelediğimizde, kaybolan çocuk sayısı
yıllar içinde gözle görülür bir artış ya da azalış göstermezken,
medyanın meseleye yaklaşımı algıyı değiştirebilir.
Elbette bunun toplumu uyarmak ve bilinçlendirmek anlamında, bir
tehlikeye dikkat çekmek anlamında yararlı bir işlevi vardır. Öte
yandan, kantarın topuzu kaçırılırsa ve kullanılan dile dikkat
edilmezse ibre tersine dönebilir.
En tehlikeli sonuçlardan biri normalleştirmedir. Yadırgamanın
yerini alışma ve duyarsızlaşma alabilir. Medya kampanyalarının bir
diğer tehlikeli neticesi de dehşete düşürme, umursamazlığa
sürüklemedir.
Kullanılan dile ve içeriğe dikkat etmek derken öncelikle
mağdurların ve yakınlarının tekrar tekrar mağdur edilmesini
kastediyoruz.
Genel bir ilke olarak haberlerde kurbanın değil suçlunun
fotoğrafının kullanılması esas olmalıdır. Failin belli olmadığı
durumlarda ise kurbanın fotoğrafı çok dikkatli kullanılmalıdır.
Kaybolan bir çocuğu ararken, fotoğraf yardımcı olabilir. Fakat
bulunduktan sonra aynı çocuğun fotoğrafını tekrar tekrar yayımlamak
bir duyarlılık göstergesi değil, aymazlıktır. Hem o çocuğa hem de
ailesine, tanıdıklarına saygısızlıktır.
Siz bir gün, bir hafta sonra unutacaksınız fakat onların hep
karşısına çıkacak!
Bir başka trajik bulgu da şudur: Pedofili hastalarıyla yapılan
mülakatlar, kurban ve çocuk fotoğraflarından, burada açık açık
yazmaya elim varmıyor, pek çoğumuzun tahmin edebileceğinden farklı
etkilendiklerini ortaya koyuyor. Özür dileyerek belirtmem gerekiyor
ki bu fotoğraflar o kişiler üzerinde 'tetikleyici' bir rol
oynuyor.
Lütfen bu tarz araştırmaları titizlikle takip edelim ve bir soruna
dikkat çekmeye çalışırken o sorunun bir parçası haline
gelmeyelim.
***
YANLIŞ SEÇİMLER
Cenk Özkömür Çin'de yaşayan bir meslektaşımız.
Haberleri internet üzerinden takip ediyor ve zaman zaman gördüğü
hatalara dikkat çekiyor.
Bu hafta yaptığı iki uyarıda da haklıydı. Birincisi Çin Devlet
Başkanı'ndan Korkutan Açıklama: Savaşa Hazırız başlığıyla sunulan
haber hakkındaydı. Görselde Trump ve Şi Cinping var.
Yani ABD ve Çin devlet başkanları...
Özkömür: 'Haberde devlet başkanından da bir kez olsun
bahsedilseymiş' diyor. Haklı.
Çünkü konuşan devlet başkanı değil Dışişleri Bakanlığı sözcüsü
imiş. Savaş derken de muhtemel bir ticaret savaşından
bahsediliyor.
İkinci haber: ABD'de Gazete Binasına Silahlı Saldırı... Özkömür
soruyor:
'Bir gazeteye yapılan ve 5 kişinin öldüğü bir saldırı haberinin
fotoğrafı olarak bir başka gazete binasının kullanılması uygun
mudur?' Saldırı Capital Gazette'ye yapıldı. sabah. com.tr önünde
polisin beklediği The New York Times gazetesinin fotoğrafını
kullanmış. Saldırı nedeniyle polisin diğer medya merkezlerinde
güvenlik önlemleri almasını açıklayabilir bu fotoğraf fakat bu da
haberin içinde belirtilmeliydi.
***
KISACIK BİR HABER
Bazen kısacık bir haberde bu kadar çok hata nasıl yapılır diye
düşünmeden edemiyor insan. Dikkatli bir okurumuz göndermiş. Haberin
başlığını aynen yazıyorum: TOKİ'nin 15 Stadyum Millet Bahçesi
Oluyor. Arada hiçbir noktalama işareti yok.
Haberi okuduğumuzda 15 değil 6 stattan bahsedildiğini
görüyoruz.
Batman, Malatya, Sivas, Akçaabat, Giresun, Hatay ve Samsun statları
hâlihazırda kullanılmıyormuş ve Başbakanlık Toplu Konut İdaresi'ne
aitmiş.
Bu statlar hazineye devredildikten sonra millet bahçesine
dönüştürülecekmiş.
Peki, 15 sayısı nereden çıktı?
Üç cümleden oluşan bu kısacık haberde başlık hatalı, metinde de en
az beş yazım ya da anlatım hatası var.
Hoş değil.
***