Herkes Bir Mezhebe Tabi Olmak Zorun da mıdır?
Her Müslüman, İslami ilimlerde uzman olamaz. Arapçaya hâkim olamaz. Kur’an ve hadisleri bilemez. Bu nedenle bir müçtehidin içtihadına uyması gerekir. Sahabeler bile daha büyük sahabelerin görüşlerine, içtihatlarına uyarlardı.
Bugün bizler hukukçu veya doktor olmadığımızdan hastalandığımızda güvendiğimiz bir doktorun önerisine uyarken, mahkemede işimiz olduğunda konunun uzmanı bir avukatı görevlendirmiyor muyuz?
Ayrıca, bir mezhebe uymak demek sadece ahvali şahsi dediğimiz kişisel durumlarımızla ilgili kararlar değil, devlet yönetimi, yargı ve siyasi işlerin de bir bütünlük içerisinde olmasına neden olur.
İlk dönem İslam devletleri işte ilmi ve bilgisiyle kendilerini kabul ettirmiş olan bu âlimlerin görüş ve içtihatları üzerinde kararlar vermiş ve bir anlamda devleti oluşturmuşlardır. Bunların en önemlileri dört halifedir. Dört halife hem devlet adamı ve hem de aynı zamanda müçtehittirler. Daha sonraki dönemlerde âlimler ve uzmanların görüşleri üzerine siyasi, sosyal ve yönetim işleri bina edilmiştir. Bu işlerdeki âlimlerin kararları da aslında bir içtihat yani mezheptir. Belli âlimlerin görüşlerinin etrafında toplanmasıyla mezhepler oluşmuştur.
Peygamberimiz Zamanında Mezhep Var mıydı?
Genellikle mezhebe karşı çıkanların en önemli savunmaları veya dayanakları “Peygamberimiz zamanında mezhep var mıydı?” itirazıdır. Aslında bu itirazları onların ne kadar cahil ve bilgisiz olduklarını anlıyoruz.
Çünkü dinin peygamberi bizzat hayatta iken insanların oturup ona rağmen içtihatlarda bulunması doğru olur mu? İnsanlar, bir sorunla karşılaştıklarında doğrudan Resulullah’a götürüyorlardı. Bazen o sorunla ilgili bir ayet de inebiliyordu. Sonunda Peygamberin söylediği son söz oluyordu.
“Deki; ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” Başka bir ayet-i kerime ise: “Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklıyorsa ondan da kaçının…”