Manşet
Gündem
Dünya
Spor
Ekonomi
Teknoloji
Hayat
Yazarlar
Çok Okunanlar
Çok İzlenenler
×
Yeni Şafak
Piri Medya
FREE - In Google Play
VIEW
GAZETE YAZARI
15 Temmuz son saldırı değil! Anadolu işgal tehdidi altında
01 Ağustos 2016, 04.00
İbrahim Karagül
İbrahim Karagül
Tüm Yazıları
44 44
Madem işgal girişimi “içeriden” başlatıldı, açık savaş öncesi
Türkiye içeriden çökertilmek istendi, madem Gezi olaylarından bu
yana içerideki bütün unsurlar harekete geçirildi, o zaman bu
ülkenin varolması, bu devletin bekası, bu milletin birarada
kalabilmesi için en büyük temizlik içeride yapılmalıdır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, belli dönemlerde kullanılmak
üzere sistem ve toplum içine yerleştirilmiş unsurlar birer birer
tehdit ilan edilmeli, hepsi ortadan kaldırılmalı, bir daha içeriden
operasyon yapma ihtimalleri yok edilmelidir. Bunun adı Yeniden
Kuruluş'tur. Türkiye bir felaketten böyle bir fırsat yakalamıştır.
Bu fırsat kullanılmalı, ıslah değil tam anlamıyla yeni bir sistemik
kuruluşun temelleri atılmalı, toplumsal bağlar güçlendirilmeli,
sırada bekleyen çok daha güçlü fırtınalara hazırlık
yapılmalıdır.
Anadolu ikinci kez işgal tehdidi altında
Hiçbir darbe girişimi, hiçbir toplumsal çatışma senaryosu, hiçbir
siyasi ve ekonomik kriz böylesine ürkütücü bir şekilde servis
edilmedi. Öyle bir olağanüstü dönem ki, varolma ile yok olma,
birarada kalma ile paramparça olma, yarının Türkiye'sini
biçimlendirme ile yarınsızlık, Anadolu'da bin yıl daha yaşama ile
Anadolu tarihini sona erdirme arasında tam anlamıyla sırat köprüsü
üzerindeyiz.
Türkiye, tarihinin en olağanüstü dönemini yaşıyor. Bin yıldır
yaşadığımız Anadolu'daki varlığımız, Osmanlı'nın çöküşünden sonra
ikinci kez böylesine tehdit edilmiştir. Dar anlamda askeri müdahale
tanımına ya da TSK içindeki Gülen teröristlerinin devletle
hesaplaşması tanımına sıkışıp kalmak işin vahametini kavramamıza
engel olacaktır.
Gülen ve teröristleri bunu biliyor olmalı ki, hala tehdit
edebiliyorlar, hala hesaplaşma hazırlıkları yapabiliyorlar. Öyleyse
içeriden işgalin ötesinde bir şeylerin hazırlığı yapılıyor
demektir. Bu yüzden durum vahimdir, çok daha yıkıcıdır, bir
parçalama projesi hazırlığı söz konusudur.
Biz senaryonun ne olduğunu biliyoruz
Biz, senaryonun ne olduğunu, neyi hedeflediğini, nasıl bir Türkiye
planı olduğunu, coğrafyanın tamamı üzerinde ne tür harita
çalışmaları yapıldığını biliyoruz. Biz, Atlantik kıyılarından
Pasifik'e uzanan o geniş coğrafyada, 1990'lardan bu yana nasıl bir
yıkım projesi uygulandığını biliyoruz. Bu projenin nasıl ülkeleri
birer birer yuttuğunu, nasıl bütün direnç odaklarının tasfiye
edildiğini, nasıl bir yüz yıllık kuşatma ve hesaplaşma planı
olduğunu biliyoruz.
İşgaller, iç savaşlar, terörle mücadele safsataları, kimlik
çatışmaları, ekonomik krizler, kaynaklar üzerindeki talan
coğrafyanın tamamını yüz yıl daha rehin almaya dönüktür. 90'lardan
bu yana attıkları her adım, giriştikleri her işgal, besledikleri
her terör organizasyonu, her terör saldırısı birbirini
tamamlamaktadır. Hiç geri adım atmadılar. Hiç tereddüt etmediler,
hiç vazgeçmediler.
Sınırlarımıza dayandılar
Bu süre içinde ABD ve Avrupa'nın bizim coğrafyaya dönük bütün
politikaları bu işgale ve istilaya ortam hazırlamaya dönük oldu.
Siyasi yalanlarıyla, demokrasi projeleriyle, ekonomik vaatleriyle,
barış planlarıyla hep bu büyük vaadin, büyük hesabın önünü açmaya
çalıştılar. Çoğuna inandık, doğru sandık, işbirliği yaptık. Ama
hepsi bizi vurdu, intihara sürükledi. 1991 Körfez Savaşı'ndan bu
yana bölgesel istila devam ediyor. Bu, siyasi anlam itibariyle tam
bir Haçlı müdahalesidir, tam anlamıyla bir coğrafya
istilasıdır.
Şimdi Anadolu'ya dayandılar. Etrafımızdaki bütün ülkeleri harabeye
çevirdikten sonra sınırlarımıza kadar geldiler. Açık saldırıdan
önce yokluyorlar, içerideki terör odaklarıyla, istihbarat
ağlarıyla, kırk yıl besleyip sistem içine yerleştirdikleri iç
işgalcileriyle yokluyorlar. 15 Temmuz'da başarsalar Türkiye zaten
işgal edilmiş, teslim alınmış olacaktı. Onlarca yıl belini
doğrultamayacak, ABD ve Avrupa karşısında diz çökmüş olacaktı. Ve
parçalanma süreci başlatılacaktı.
Müttefiklerimiz bize savaş ilan etti
Yirmi yıldır hep inandık ve tartıştık: Öyle bir küresel güç
hesaplaşması yaşanıyor ki, Türkiye iki seçenekle karşı karşıya. Ya
küçülerek varolacak, ya büyüyerek varolacak. Biz büyüyerek
varolmayı seçtik. Bu büyüme mücadelesinde içerideki direnç
olağanüstü oldu ve Türkiye'yi yavaşlattı. Çünkü hepsi dışarıdaki
vesayetçiler tarafından besleniyor, bir silah olarak
kullanılıyordu.
Evet, büyüdük. Küçültemediler. Çok büyüdük, güçlendik, kendi
yolumuzu çizer hale geldik. Biz büyüdükçe onlar seslerini daha
yüksek çıkarmaya başladılar. Önce işbirliği ile kontrol altına
almaya giriştiler, baktılar olmuyor doğrudan Türkiye'nin karşısına
dikildiler. Kim bunlar? Elli yıldır müttefik, ortak olduğumuz
ülkeler.
Hep, “Türkiye için en büyük tehdit müttefiklerinden geliyor” dedik.
15 Temmuz saldırısı, işgal girişimi müttefiklerin Türkiye'ye açık
savaşının ilanı oldu. Evet, bizi müttefiklerimiz vuruyor, onların
beslediği terör odakları vuruyor, onların istihbaratı ve askeri
güçleri vuruyordu artık.
ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkiler sorgulanmalı
15 Temmuz saldırısı sonrası ABD'nin ve Avrupa ülkelerinin
tavırlarında bu net bir şekilde ortadadır. Başaracaklarından
emindiler. Milletimizin, o tarih yapıcı iradenin direnişinin oyunu
bozacağını öngöremediler. O vatan savunmasını öngöremediler.
Suçüstü yakalandılar. Kanlı senaryolarıyla yakalandılar.
Artık bu aşamadan sonra ABD ile ilişkiler rasyonel bir zemine
oturtulmalıdır. Avrupa Birliği projesi masaya yatırılmalı, Türkiye
küresel güç hesaplaşmasının gerektirdiği manevra alanını
genişletmelidir.
İşgal girişimi birkaç yıldır devam ediyordu. Gezi olayları
sırasında marjinal muhalif yapılarla işgal etmek istediler. Yaparız
sandılar. Türkiye'nin çok güçlü olduğunu gördüler. 17 Aralık'la
sivil iktidar alanını kullandılar, sistemi kansız ele geçiririz,
bugünkü Türkiye'nin öncülerini tarihe gömeriz, bir daha da böyle
bir kadro ve anlayışın Türkiye'yi ele geçirmesine izin vermeyiz,
diye düşündüler.
Türkiye'yi “çevreleme” planı yürütüyorlar
Az kalsın başarıyorlardı. Bu iki müdahale de çokuluslu nitelikteydi
ve bir Türkiye projesi uygulanıyordu. Ardından seçim manipülasyonu,
ardından terör ve son olarak da devletin iktidar alanındaki en
güçlü kadrosunu, silahlı güçleri, TSK içindeki bir terör örgütünü
sahaya indirdiler.