https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac
Ürdün Kralı Abdullah’ın ABD Başkanı Trump karşısındaki ezik görüntüsü, on yıllardır özelde Arap dünyasındaki, genelde coğrafyamızdaki bütün sorunların temelidir.
Savaşların, işgallerin, istikrarsızlıkların, iç çatışmaların, kitlesel huzursuzlukların hatta terör örgütlerinin bu kadar etkin olmasının ana sebebidir.
Liderliklerin “emanet” oluşunun, iktidarların “pazarlık”la ayakta kalışının, millet ve vatandan önce “vesayet”in egemen oluşunun örneği bir kez daha gösterilmiştir.
“İHANET”İN ÖDÜLÜ O “EMANET TAHT”IN ARTIK GELECEĞİ YOK!
İktidar satın alıp toprak verme, vatanı ve milleti rehin verip statükoyu yürütme geleneğinin aslında son dönemine girdik. Ama Beyaz Saray’daki o görüşme, geriye kalan belki de son birkaç örnekten biri olarak tarihe geçecektir.
Onlar Gazze’ye el koyarken, Batı Şeria’ya el koymaya hazırlanırken, Suriye’den, Mısır’dan toprak çalmaya çalışırken, o “emanet” bir tahtı korumak için neleri feda edeceğinin çarpıcı örneğini ortaya koydu.
Evet, güçsüzdü, zayıftı, vesayet altında bir devletti, tek başına yapabileceği bir şey yoktu. Ama o saltanat ona bu şartlar için verilmişti. Batı’nın bölgesel hegemonyasına, ABD’nin çıkarlarına ve İsrail’in güvenliğine hizmet etmek için verilmişti. Osmanlı imparatorluğuna ihanetin ödülü olarak o devlet onlara verilmişti.
BU, KORKU DEĞİLDİ: TESLİMİYETTİ, BAĞLILIKTI, “EFENDİ”YE HİZMETTİ!
Ama dünya değişirken, güç haritaları yeniden çizilirken, yeni süper güçler ortaya çıkarken, Batı’nın gücü sınırlanırken, 19. ve 20. yüzyılın gerçekleri tarih olurken, bölgesel kimlik, idrak güce dönüşmeye başlarken yüzünü Washington’a değil kendi ülkesine, coğrafyasına dönme fırsatı vardı.
Alternatifsiz asla değildi. Batı korkusu ile yol almanın artık mümkün olmadığını bilebilecek durumdaydı. Ama bu, korku değildi; teslimiyetti, bağlılıktı. ABD’ye, İngiltere’ye, İsrail’e yakınlık, ülkesine, milletine, coğrafyasına uzaklıktı, yabancılıktı.
Direnmek, çareler aramak, ortak bir tavır için bölge ülkelerini yoklamak, dayanışma içine girmek, tarihin doğru tarafında durmaya çalışmak varken, o, teslim olmanın da ötesine geçti. “Efendi”ye yaranmak için Ürdün sokaklarını bile utandıran bir “göze girme” telaşına düştü.
KRALLIK BİTTİ, “VALİLİK” KALICI.
Kral Abdullah; “Beni iktidarda tutun, isterseniz Ürdün’ü de alın” demiştir bu görüşmede. Gazze’yi, Batı Şeria’yı satmakla kalmamış, Ürdün’ü de satılığa çıkarmıştır.
“Ben Mahmud Abbas modeline bile razıyım” demiştir. “Ürdün Kralı olarak kalayım ama sizin valiniz olmaya razıyım” demiştir.
Osmanlı sonrası bizim coğrafyada kurulan rejimlerin, lider profillerinin ana karakteri işte budur. Kral olurlar, Emir olurlar, Sultan olurlar ama aslında birer “Vali” olurlar.
SÖMÜRGE OLMAK İŞGALDEN KÖTÜDÜR. ZİHİNSEL SÖMÜRGE GÖNÜLLÜ KÖLELİKTİR.
Sömürge olmak işgal altında olmaktan kötüdür. İşgalleri tanımlarsınız, kötüdür bilirsiniz, özgürlüğü hayal edersiniz, işgalin bir gün sona ermesini beklersiniz.
Baçı milletler bu amaç için yüzlerce yıl beklemiştir. İmkân bulduğunuzda direnirsiniz, ölürsünüz. Mücadele edersiniz, vakur bir tavır ortaya koyarsınız.
Ama zihinsel sömürge olmak gönüllü köleliktir. Esaretin en korkunç halidir. Efendisine tapınma halidir. On yıllardır coğrafyamızı mahveden işgaller değildi, işte bu zihinsel kölelikti.
Meselemiz şahıslar, kişiler değil. Bu zihinsel hastalıktır, coğrafyanın 20. yüzyılını yok eden, 21. yüzyılını da çalmaya çalışan “valilik müessesesi”dir.
GAZZE’DE ASLINDA ÜRDÜN, MISIR, LÜBNAN SAVUNULUYOR, ANLAMIYOR MUSUNUZ?
Gazze’de bir avuç insan direnirken, ABD’ye, İsrail’e, İngiltere’ye, Almanya’ya, Fransa’ya, “bölge valileri”ne meydan okurken, dünyanın bütün ordularına karşı özgürlük tutkusunu ortaya koyarken, bile bile şehadete yürürken...
Gazze’de küçücük bir halk; kadınlar, bebekler, çocuklar insan ırkının tahammül edemeyeceği korkunç bir acıya katlanırken, o ilahi sabrı gösterirken…
Aslında sadece kendileri için mücadele etmiyor. Sadece Filistin’in özgürlüğü için mücadele etmiyor. Sadece Gazze’deki, Batı Şeria’daki işgalin sona ermesi için mücadele etmiyor.
Mısır’ın, Ürdün’ün, Lübnan’ın, Suriye’nin hatta Suudi Arabistan’ın toprak bütünlüğü için mücadele ediyor. Bütün coğrafyaya yönelen fırtınaya karşı tek başlarına direnmeye çalışıyor.
Arap milleti, Arap devletleri, gelecekte varoluşlarının bu direnç olacağının idrakine şu an varamazlarsa bir gelecekleri olamayabilir.
GİTMİŞ GAZZE SATIYOR, ÜRDÜN SATIYOR, COĞRAFYA SATIYOR!
Ama “Kral” gitmiş, Washington’da Gazze satıyor. Filistin satıyor. Ürdün satıyor. Coğrafya satıyor. Soykırım’a, etnik temizliğe ortak oluyor. Yüz yıldır devam eden ihanete yeni bir pencere açıyor.
Otuz yıldır Arap toprakları işgal ediliyor. Arap toprakları savaş alanı oluyor. Arap ülkeleri parçalanıyor. Ama artık bunun sonu gelmeli. Boyun eğerek, teslim olarak, “dost-müttefik” kalarak bu uğursuz rüzgârı tersine çeviremezsiniz.
Gazze’nin acıları üzerinden saltanat kurulmaz. Gazze’nin yıkımları üzerinden gelecek kurulmaz. Filistin halkını satarak iktidar kalınmaz. Bu, şu ana kadar işe yaradı ama artık yaramaz.
ÜRDÜN’ÜN İMHASINA GİDEN BÜTÜN KAPILAR AÇILMIŞTIR!
Soykırıma sessiz kalanlar, şimdi “etnik temizliğe”, tehcire, büyük sürgüne de mi sessiz kalacak? İsrail’le dost, Trump’la dost kalmak için tarihin en büyük insanlık suçuna da mı ortak olacak?
Kral Abdullah işte bunu denedi. Ama aslında kendi ülkesinin imhasının kapılarını açtı. Ürdün’ün parçalanmasının, Suriye’deki Soğuk Savaş rejiminden sonra Ürdün’deki 20. yüzyıl rejiminin de sonunu getirebilecek atmosferi oluşturdu. ABD ve İsrail’e bu fırsatı verdi.
Bir liderlik, bir direnç ortaya koyamadı. Yükselen dalgayı algılayamadı. Vesayetle yürümeye devam etti. ABD ve İsrail’e cesaret verdi azgınlıklarını daha da artırdı. Bu azgınlığın Ürdün’ü de vuracağını algılayamadı.
Bunu çok yakında acı bir şekilde hissedecek. Gazze ve Batı Şaria’ya el konulmasına, insansızlaştırılmasına “ortak” olmuş olacak ve bunun ürkütücü sonuçlarını kendi ülkesinde de görecek.
LÜBNAN’IN GÜNEYİNİ, ÜRDÜN’Ü, SİNA’YI, SÜVEYŞ’İ, GOLAN’I DA MI SATACAKSINIZ?
Durmayacaklar… Açgözlülükle, çıldırmışçasına bölgedeki ülkelerden sürekli isteyecekler. Petrol isteyecekler, para isteyecekler, toprak isteyecekler. Vermezlerse tehdit edecekler.
Bir önceki yazımda Gazze’den sonra başka nereleri isteyeceklerini yazmıştım. Tahmin değil, kafalarında olan bu.
Ne yani, oraları da mı vereceksiniz? Yönettiğiniz millet, kitle, sokaklar size ne der? O zaman ABD-İngiliz vesayeti sizi ayakta tutmaya yeter mi? Karşı çıkan kendi halklarınızı da mı imha edeceksiniz?
Bir kez daha hatırlatalım:
Lübnan’ın güneyini isteyecekler. Suriye’nin bir bölümünü (Golan bölgesini) isteyecekler. Mısır’dan Sina Yarımadası’nı isteyecekler.
Süveyş Kanalı’nı isteyecekler. Kızıldeniz’de, Suudi Arabistan’ın bazı bölgelerini isteyecekler. Ve açık açık Ürdün’ün tamamını isteyecekler.
İstedikleri bu bölgelerin insansızlaştırılması için akla hayale gelmeyecek projeler, çatışma senaryoları, kriz projeleri uygulayacaklar.
LİDERLER BİTER, ÜLKELER PARAMPARÇA OLUR, UYANIN!
Arap ulusu;
Arık para vermeyin. Artık toprak vermeyin. Artık Arap topraklarında savaşlara izin vermeyin. Artık coğrafyanın yağmalanmasına kapı açmayın.
Kral Abdullah ve Mahmud Abbas gibi liderlik profillerinin sadece Filistin’in yok oluşunu değil, yukarıda saydığım bütün ülkeleri tehlikeye atacağını hatta yok edeceğini artık anlayın.
Gazze’de etnik temizlik konusunda ABD ve İsrail’le ortaklık yapacak bütün liderler gider. Hiçbirinin geleceği olmaz. Ve o ülkeler paramparça olabilir. Artık anlayın.
Ülkelerimizi satılığa çıkarmayın. Milletlerimizi vatansızlığa mahkûm etmeyin. Azıcık direnç, azıcık duruş bu rüzgârı tersine çevirme gücüne sahip. Bunu yapın, yapabilirsiniz.
Gazze’de durdurmazsanız Amman’da durduramazsınız. Beyrut’ta durduramazsınız. Kahire’de durduramazsınız. Hatta Şam’da durduramazsınız.
NOT:
Coğrafyanın tamamı için yıkıcı bir fırtına inşa ediliyor. Bu yüzden:
1- Türkiye-Mısır-Suudi Arabistan arasında Ortak Güvenlik Şemsiyesi kurulmalı.
2- Türkiye-Suriye-Lübnan arasında Ortak Güvenlik Haritası çizilmeli.
3- Suriye ve Lübnan’ın toprak bütünlüğü için Fırat’ın doğusu temizlenmeli. Golan’a ve Güney Lübnan’a acil asker yerleştirilmeli.