Sanki 1. Dünya Savaşı dönemini yaşıyoruz. Sanki yeniden
Sykes-Picot benzeri gizli anlaşmalar, harita çalışmaları yapılıyor.
Ülkelerin nasıl parçalanacağı, ne tür yeni devletler kurulacağı,
bölgesel kaosun nasıl çıkarılacağı ve bu kaoslar üzerinden hangi
şehirlerin kimlere kalacağı, hangi terör örgütleri üzerinden ne tür
senaryolar uygulanacağı tartışılıyor.
Bizler bile Suriye'yi kaç parçaya bölerler, bunun Türkiye'ye
yansımaları neler olabilir, İran etnik haritası nasıl bir şey ve
bunlar üzerine ne tür senaryolar uygulayabilirler gibi, kulağa
fantastik gelen senaryoları, gerçek gündemimiz olarak, analiz
etmeye çalışıyoruz.
Her masada bir harita var
Bugünlerde her masada bir harita var. Herkesin elinde bir kalem bir
cetvel var. Herkes ülkelerin demografilerine bakıyor. Ülkelerin
etnik ve mezhepsel kimlikleri üzerine kafa yoruyor. Bir zamanlar
uluslararası statükoyu oluşturan devletler terör örgütlerini
kapışıyor, onlara ihaleler dağıtıyor.
Demokrasinin kalesi olması gereken siyasi partiler, kendi
ülkelerine karşı bu örgütlerin safında yer alıyor, onların alçakça
katliamlarına mazeretler üretiyor. Türkiye'de bu işbirliğinin en
çirkin hallerini görüyoruz. Eli kalem tutanlar, her biri bir
yerlerden talimat almışçasına milletine, ülkesine, devletine,
tarihine küfrediyor, iç savaş çıkarmak, ülkeyi parçalamak için
kalem oynatıyor. Türkiye'de bunların en kalleş örneklerini
görüyoruz.