Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda vahşi biçimde öldürülmesi, dünya genelinde örneğine çok az rastlanan bir barbarlıktır. Bir DEAŞ zihniyetidir, bir Ebu Gureyb yöntemidir.
Öldürülme şekli açıklandığı gibiyse, bir devletin, bir yönetimin nasıl çete gibi hareket ettiğine, bir terör örgütü gibi hareket ettiğine dair ürpertici bir gerçekle karşı karşıyayız.
Bu katliam, S. Arabistan yönetimine, daha çok Veliaht Muhammed bin Selman’a muhalif olanların nasıl susturulduğunun, yok edildiğinin, işadamlarının ve din adamlarının nasıl rehin alınıp şantaja maruz bırakıldığının, bundan sonra daha neler yapılabileceğinin açık örneğidir.
İstanbul’daki cinayet kimlere ne anlatıyor?
Kaşıkçı’nın Türkiye’de, İstanbul’un göbeğinde bu şekilde öldürülmesi, ülkemizin onuruna vurulmuş çok ağır bir darbedir. İstanbul’un bir istihbarat operasyon merkezine dönüştürülmesi, bir terör operasyonuyla lekelenmesi, güvenilir şehir olma, özgürlük alanı olma haline saldırıdır.
Çünkü İstanbul, Arap düşünürler için, Müslüman düşünürler için güvenli bir limandır, bir sığınaktır, bir özgürlük alanıdır. Bu cinayet Türkiye’nin, İstanbul’un bu özelliğine de saldırıdır. Belki bu da amaçlanmıştır. Kaşıkçı olayı, bundan sonra Arap düşünürlere, muhaliflere Türkiye’de yeni operasyonlar yapılacağının işaretidir.