Bütün kartlar “Türkiye’yi durdurma” üzerine kuruluyor. Küresel aktörler de, bölgesel güçler de, terör örgütleri de Afrin operasyonunu durdurma, yavaşlatma, boşa çıkarma, Türkiye’yi oyalama, kilitleme, Afrin’den sonra Münbiç’e girmesinin önünü alma özellikle de Fırat’ın doğusuna geçme niyetlerini yok etme üzerine oyun üstüne oyun kuruyor.
ABD’nin en büyük hedefi Türkiye-Rusya-İran arasında varolan Suriye yaklaşımını sabote etmek. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başını çektiği bir başka İsrail ekseni de yakınlaşmayı sabote etmeye çalışıyor. Bu çevrelerin hepsi PKK/PYD üzerinden oyun kuruyor. ABD ve İsrail kadar BAE’nin başını çektiği eksen de PKK’ya destek veriyor, teşvik ediyor, silah sağlıyor.
İran Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya mı çalışıyor?
Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün en zayıf halkası İran. O da PKK üzerinden elini güçlendirmeye, Türkiye’yi sınırlamaya, Şam yönetimini provoke edip Türkiye’yi Afrin’de kilitlemeye çalışıyor. Tahran’ın “fırsatçı” tavrı, her ne kadar “Suriye’yi koruma” pazarlaması yapsa da aslında bu ülkenin imhasına yol açacak ölçüde bir tehlike barındırıyor. ABD ve BAE’nin PKK ile bağlantısı kadar İran’ın PKK/PYD ilişkileri de derinlemesine sorgulanmalı, İran’ın Afrin operasyonuna karşı tutumu özellikle not edilmeli.
ABD, binlerce TIR dolusu silahla orada bir terör ordusu inşa etti. Bu silahlı gücün öncelikli hedefi Suriye’den çok Türkiye’dir. BAE ise bölgesel her konuda Türkiye’ye olağanüstü güçlükler çıkarıyor, her taşın altından çıkıyor, Türkiye’ye karşı terör örgütlerine destek veriyor.
Bu ülkenin, Veliaht Prensi Muhammed Bin Zaid’in 15 Temmuz darbe girişimi dahil, ülkemize yönelik bütün komplolara finans hatta silah sağladığını biliyoruz. İsrail istihbaratının yönettiği bu kişinin terör finansmanıyla suçlanması için yeterince malzeme oluşmuştur.