Türkiye’nin kendini savunma hakkı sabote ediliyor. Birileri bu ülkenin kendi savunma kalkanlarını kurmasına, gelecekte kendini mahvedecek tehditlere bugünden önlem almasına, kendini korumasına, bütün bölgede oluşturulmak istenen “Türkiye karşıtlığı” ile mücadele etmesine karşı, ülke içinde, zihinsel bir operasyon yürütüyor. O birileri, “düşman cephesi”nden ateş ediyor. Bize, ülkemize, geçmişimize ve geleceğimize saldırıyor.
Kim, hangi ajanda ile, hangi Türkiye anlayışıyla, hangi siyasi hesapla böyle bir ajandanın içinde yer alıyor? Kim, neden, dolambaçlı yollarla, söylemlerle, zihin oyunlarıyla bu ülkeyi savunmasız bırakmaya çalışıyor? Bu savunmasız bırakma çabası, fikrî bir kaygı, bölge gerçekleriyle ilişkili bir endişe değil. Bu yönde sistematik bir karşı koyuş, gizlemeye çalışılan bir dayanışma var. Her şeyi bırakmışlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “operasyon an meselesi” meâlindeki açıklamalarını boşa çıkarmaya, işi engellemeye adamışlar kendilerini.. Bunu gördük, anladık..
Bu ülkeyi ABD ile korkutmayın!
Fırat’ın Doğusu’na müdahale bir işgal değildir. Başka bir ülkenin toprağında gözü olmak değildir. Bir savunmadır, bir ülkenin en meşru hakkıdır. O ülkenin sınırlarında biriken tehdidi görmesi, kendini korumaya alması, tehdidin daha da büyümesine engel olması çabasıdır.
Kendini savunmayacak bir ülkenin meşruiyeti sorgulanır. Coğrafyamızda kendini savunmayı ihmal eden ülkelerin kaderini görmedik mi? Başlarına gelenleri hep birlikte yaşamadık mı? Savunmasını başkalarına emanet eden ülkelerin yaşadıkları korkunç akıbetlere tanık olmadık mı?
Bu, ABD ile kafa kafaya çatışma mantığı değildir. Kimsenin böyle bir şey istediği de, beklediği de yok. Ama ABD korkusuyla, NATO korkusuyla bu ülkeyi savunmasız bırakmaya, bir adım sonrasında “Türkiye Cephesi” açmalarının önünü açmaya dönük girişimlere de karnımız tok.