Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sıkıntıyı, daha doğrusu açık ekonomik saldırıyı, kişiselleştirip birilerine fatura etmek, buradan bir linç harekatının psikolojik temellerini oluşturmak, bir memnuniyetsizlik dalgası inşa etmeye çalışmak, bunu iç siyasi hesaplaşmaya dönüştürmek, bu yolla bir yerlerden intikam almayı denemek, “masum uyarılar” ve “hakkı söylemek” kamuflajı altında örtülü hesapları servis etmek son derece tehlikeli, son derece talihsiz bir girişimdir.
Bir nevi 17-25 Aralık tezi bugünlerde, FETÖ dışında bazı çevrelere de servis edilmiş, bir takım kurgular yapılmış bu belli. Bazen doğruyu söylemek, dediğiniz şeyin nereye düştüğünü, hangi büyük hesabın parçası haline geldiğini dikkatle düşünmek zorundayız.
Cepheyi Türkiye’ye yaklaştırmak
Bu ülkenin 15 Temmuz gibi, ondan öncekiler gibi “çokuluslu müdahale”lerle yüzleştiğini kimse unutmasın. Bugünlerde “dış güçler” diye küçümsenen, alaya alınan şeyin, 15 Temmuz gecesi ülkemizi paramparça edecek noktaya gelen bir dış müdahale olduğunu kimse aklında çıkarmasın.
Bu ülkenin, 20. yüzyılın sonunda yeni bir uyanış, yükseliş dalgası geliştirdiğini, bu yüzden çok ağır saldırılara maruz kaldığını, saldırıların mahiyetinin “Türkiye’yi durdurma, küçültme” esasına dayandığını, Irak ve Suriye örneklerinin cepheyi Türkiye’ye yaklaştırma anlamına geldiğini unutmasın.
O “rapor”lar şimdi “sahada”