İşgallerin ideolojisi, kimliği, davası yoktur. Darbelerin ideolojisi, kimliği, davası yoktur. Siyasi ve ekonomik saldırıların “haklı” gerekçeleri yoktur.
Bir müdahalenin bize pazarlanma biçimiyle arkasındaki hesap arasında bir bağ yoktur. Savaşlar da, işgaller de, müdahaleler de kitlelere tahrik edici cümlelerle, söylemlerle, provoke edici cazibelerle pazarlanır.
Kitleler harekete geçirilir, müdahale için zemin oluşturulur, sonra müdahale gelir. Devletler, ülkeler, liderler böyle saldırılara maruz bırakılır. Başarılı olunca da kitleler büyük acılar çeker.
Keskin bir direnç, bütün hesapları bozar. Anladıkları dil budur!
Batı’nın müdahale tarzı budur. İçeriden örgütlenmelerle siyasi dizayn yapar. Başarılı olmazsa, demokrasi ve özgürlük söylemleriyle kitlelerin gücünü kullanır. Başarılı olmazsa ekonomik saldırılarla ülkeyi çökertir. Bu da başarılı olmazsa suikastlar gelir, iç çatışmalar gelir ve sonrasında açıktan müdahaleler gelir. Ancak eğer o ülkede keskin bir direnç oluşursa, kitleler bu dirence destek verirse yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.
Müslüman coğrafyada, Latin Amerika’da, Güney ve Uzak Asya’da yüzyıllardır sömürge böyle devam ettirilmiştir. 20. yüzyılda Afrika’da, Latin Amerika’da, Ortadoğu’da ve Güney Asya’da kanlı müdahale tarihleri böyle yazılmıştır.