Türkiye yeni bir kuruluşun temellerini atıyor. Anadolu yüzyıllara dayanan siyasi genetiğini harekete geçirip, bir kez daha tarih yükselişi başlatıyor. Dünyanın güç haritasının dağıldığı, merkez ülkelerin gerilediği, yeni yıldız ülkelerin öne çıktığı bir küresel konjonktürde büyük tezlerle, büyük iddialarla öne çıkıyor.
Bugünleri; Selçuklu’nun büyümesi nasılsa öyle görmeliyiz. Osmanlı’nın yükselişi nasılsa öyle görmeliyiz. Bir tarih geçişi olduğu kadar bir devletler sürekliliği, olgunlaşması, büyümesi olarak algılamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük yükseliş tarihinin bugünlerde yazıldığını not etmeliyiz
Bu yüzden bugünkü nesil bir kurucu nesildir bu tarih yükselişini başlatan kuşaktır, kendimizi öyle görmeliyiz. Biz görmesek de, içinde bulunduğumuz bölgesel karmaşa içinde algılayamasak da yarının tarihçileri bunu böyle yazacak, bilmeliyiz.
Anadolu’nun ötesi: Biz bu coğrafya kimliğini neden inşa ediyoruz!
Siyaset, kendi liderliği ile, kadrolarıyla, bir büyük millet ve devletler geleneği ile güçlü adımlar atıyor, yol ve çığır açıyor. Hem coğrafyamızı paramparça etmeye çalışan o küresel istila dalgasına direniyor hem de bir coğrafya inşa etmeye çalışıyor. Ülkemizde ilk kez çok güçlü bir milli devlet aklı kök salıyor.
Vesayet dönemleri kapatıldı, 20. Yüzyıl parantezi kapatıldı, Anadolu sınırlarının çok ötelerine varan bir yeni siyasi söylem ve duruş merkezileşiyor. Bu haliyle, dışarıdan ve içeriden büyük saldırılara direnirken aynı zamanda kendi ilgi haritamızı şekillendirmeye çalışıyoruz, Anadolu’nun ötelerine ulaşmaya çalışıyoruz, onlarla yakınlaşmaya çalışıyoruz, bir coğrafya kimliği oluşturmaya çalışıyoruz.