Yerli olana, gerçek olana, bize ait olana döneceğiz. Siyasi genetiğimize, coğrafya algımıza, tarihi zenginliğimize döneceğiz. Geçmişimizin, bu coğrafyada yürüttüğümüz mücadelelerin bütün birikimini, bütün başarılarını, bize verdiği bütün dersleri bugüne taşıyacak, buradan yeniden varoluş, yeniden diriliş, yeniden yükseliş başlatacağız.
Büyük Selçuklu’ya, Anadolu Selçuklu Devleti’ne, Osmanlı’ya döneceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu devletler silsilesinin devamı olduğunun, Osmanlı’dan sonraki adımı olduğunun bilinciyle, yüz yıl sonra yeniden bir tarih dönüşü başladığını, bu dönüşün bize yeni alanlar açtığını, o siyasi genetiği sahaya sürme imkânı verdiğini, Malazgirt’te açılan o kapı gibi yepyeni bir kapı açtığını bileceğiz.
947 yıl sonra aynı yerden başlıyoruz
1071 Malazgirt zaferinin, 947 yıl önce bize açtığı kapıların bir benzerinin bugün de söz konusu olduğunu, dünya tarihinde benzer bir kırılmanın yaşandığını, müthiş bir güç değişiminin söz konusu olduğunu, bir tarih dönüşüne tanık olduğumuzu bileceğiz.
Küçük düşünmenin, küçük hesap yapmanın, küçük beklentilerle avunmanın bu büyük hesaplaşmada kaybetmek olduğunu, bize kurulan bir tuzak olduğunu, bizi daha da küçültecek bir hesap olduğunu, yakın çevremizde bunun açık seçik göründüğünü bileceğiz.
Artık çokuluslu ittifaklardan, eksenlerden, Batı’nın himayesinden, onlara sığınarak oluşturulan siyasi yol haritalarından, onların stratejik değer tanımlarından, siyasi ve ekonomik projelerinden bize bir fayda olmayacağını, bunlardan kurtulma zamanının geldiğini, yaşanan küresel konjonktürün bu yolda Türkiye’ye olağanüstü hareket alanı açtığını, çok akıllı adımlarla bu boşluğun büyük bir güç inşasına, sıçramasına izin vereceğini bileceğiz.