Türkiye şiddetli bir ekonomik saldırı ile yüzleşti. Dünyanın geleceğine bakıp, kendi geleceğini güvenceye alacak yapısal tedbirler almasına çok sert karşılık verildi.
Uluslararası finans sistemi ve içerideki muhalefet, el birliği ile Türkiye’ye bir kâbus yaşatmak istedi. Amansız ve çirkin bir saldırı başlattı. Korkuyla, şantajla, yalanla, panik havası estirerek bir siyasi sonuç almaya kalkıştı.
“YENİ FIRSAT YAKALADIK, BU SEFER BAŞARACAĞIZ…”
“Yeni bir fırsat yakaladık” dediler. “Bu sefer başaracağız” dediler. “Milletin ekonomik hassasiyetlerini istismar edersek hiçbir güç bunun karşısında duramaz” dediler.
Milletin imhasını bile göze alan, Türkiye’nin felaketini, çöküşünü göze alan bir saldırıydı bu. Arkasında ne vardı? Türkiye’yi imha ettirecek ölçekte ne tür bir ajanda vardı?
O büyük hedef neydi ki, dışarıdakiler ve içeridekiler bütün silahlarını sahaya sürdü?
Biliyoruz. Hep biliyorduk… Mesele Türkiye’yi durdurmaktı. Dolar ve kur üzerinden ekonomiyi batıracak senaryoyu en çirkef, en alçak şekilde uygulamaya soktular.
ZENGİNLİK BATI’YA AKMALIYDI. BUNU GARANTİLEMEK İSTEDİLER.
Bu sefer durduracaklardı. Bu sefer Erdoğan gidecekti! Bu sefer dolar silahı ile siyasi darbe yapılacaktı.
Var olan talan düzeni devam etmeliydi. Çünkü bu bir vesayetti, büyük bir kazanç kapısıydı, milletin birikimlerini hortumladıkları kesintisiz bir yatırımdı.
Zenginlik Batı’daki kaynaklara akmaya devam etmeliydi. Bu, en acımasız sömürü yöntemiydi. On yıllardır düzen öyle işliyordu.
Türkiye, ekonomide sağlam, kalıcı temeller atmamalıydı. Bu, mutlaka engellenmeliydi. Bu sefer mutlaka durdurulmalıydı! Silahlar etkisizleşiyor, barut tükeniyor, zaman azalıyordu.
....