https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac
Dünya bu hafta iki görüşmeye tanık oldu. Biri Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara görüşmesi, diğeri Trump-Netanyahu görüşmesi. İkisi de coğrafya tarihinde derin izler bırakacak.
Çünkü; Ankara ve Washington’daki iki görüşme; iki ayrı dünya tasarımını ortaya koydu. Peki, hangisi kazanacak?
Biri dünyaları birleştirirken, barış isterken, ortaklıklar kurarken, çatışmaları sona erdirirken, diğeri etnik temizlik, soykırım, sürgün, yağma ve hırsızlığı öne alan bir küresel felaketin habercisi oldu.
DÜNYA NETANYAHU’YU DA TRUMP’I DA TERBİYE EDECEK.
Dünyanın geleceğini hangi bakış, hangi irade, hangi arayış şekillendirecek? Ya da hangisi daha güçlü, daha kalıcı? İnsanlık, bu iki ayırımdan birine karar verecek, diğerine cephe alacak.
Ama soykırım ve etnik temizlik üzerinden bir dünya inşa edilemeyeceğini Trump da Netanyahu da öğrenecek. Bu dünya onları da terbiye etmeyi bilecek.
Ancak şu gerçeğe hazır olalım: Biz coğrafya kurarken, bölge içi çatışma ve düşmanlıkları ortadan kaldırıp ortak alanlar inşa etmeye çabalarken, yüz yıldır başımızı kaldıramadığımız terör, savaş ve yoksulluğun üstesinden gelmeye çalışırken Batılı istila, yağma ve talanları yeniden coğrafyamıza yöneliyor.
TRUMP’I NÜKLEER SİLAH GİBİ KULLANIYOR SOYKIRIM’DAN SONRA ETNİK TEMİZLİK…
ABD Başkanı Trump; Gazze’de soykırımdan sonra etnik temizlik için İsrail’e güç verdi. Açık açık etnik temizlik yapacağını, Filistinlileri vatanlarından sürgün edeceğini, bölgeyi ABD askeri ile işgal edeceğini açıkladı.
Beyaz Saray’daki görüşmede soykırım suçlusu Netanyahu, Trump’ı soykırım ve etnik temizlik eksenine çekmiş, ikna etmiş, gaza getirmiş. Onu bütün dünya için bir nükleer bomba gibi kullanmanın yolunu bulmuş.
Trump ve Netanyahu, dünyanın bütün gerçekliklerinden kopuk, bir rüya âlemindeymiş gibi, Beyaz Saray’da toprak paylaşıyor, soykırım ve sürgün planları yapıyor. “Devletlerin örgütleşmesi”nin, liderlerin kontrolsüzlüğünün dehşet verici bir örneğine tanık oluyoruz.
İSTANBUL BOĞAZI’NI DA İSTER, “BİZE LAZIM” DER. BÖYLE BİR ŞEYTANLIK ÇAĞI..
Netanyahu’nun eline geçirdiği Turmp silahını sadece Gazze’de değil, Lübnan’da, Batı Şeria’da, Sina Yarımadası’nda, Suriye’de de kullanacağı apaçık ortada. Çok geçmeden Trump, bütün bu bölgeleri isteyecek, İsrail için Suriye’nin bir bölümünü de isteyecek, buna hazır olun.
İsrail yapamayacağı için “ABD el koyacak, İsrail’e verecek” gibi bir formül belirlemişler. Şu an
Gazze’de denedikleri bu.
“Kanada’yı alırım, Panama’yı alırım, Grönland’ı alırım Gazze’yi işgal ederim” diyenlerin bir süre sonra “Süveyş Kanalı benim, Malakka Boğazı benim, İstanbul Boğazı benim, çünkü buralara ekonomik olarak ihtiyacım var” diyebileceği bir aşırılıklar çağının, şeytanlıklar
çağının kapıları açıldı bile.
GÖZÜNÜ AVRUPA’YA,
RUSYA’YA DA DİKECEK..
Aynı Trump’ın bir süre sonra gözünü Latin Amerika’dan kaldırıp Avrupa’ya dikebileceğini, Avrupa’nın ekonomik alanlarını isteyebileceğini düşünün. Daha şimdiden çökmüş Ukrayna’dan bile toprak ve madenlerini istemeye başladı.
Fransa’ya, Almanya’ya, Güney Avrupa ülkelerine “haraç” anlamına gelecek ekonomik dayatmalar başlatacağını düşünün. Birkaç istisna dışında Avrupa, ABD’ye karşı kendini korumaya alabilir. Bu da Avrupa için ayrışmanın başlangıcı olabilir.
Rusya’nın maden ve enerji kaynaklarına çökmek isteyeceğini, Kutuplar’da Rusya’yı yok sayacağını hesaba katın. Rusya’nın da Avrupa’nın da Trump’ın taleplerine boyun eğeceğini beklemek saflık olur.
KÖRFEZ ÜLKELERİNİ HARACA BAĞLAYACAK.
YÜZ MİLYARLARCA DOLAR İSTEYECEK.
Arap dünyasının bütün varlığına çökmek için şantajlara başlayacağını, ülkelere yüz milyarlarca dolarlık “borç” listesi sunacağını düşünün.
S. Arabistan’ı, BAE’yi, bütün Körfez ülkelerini bu paraları “vermezlerse işgal ederim” diye tehdit edeceğini, “Dubai gibi bir yere ihtiyacım var, bana vermek zorundasınız” bile diyebileceğini düşünün.
Ama biz, ama dünya, bundan korkmamalı. ABD’nin öyle bir gücü yok. İsrail’in öyle bir gücü yok. Şimdi bir fırtına estiriyorlar, korsanlıklar çağı başlatıyorlar, her ülkeyi talan edebileceklerini sanıyorlar, her milleti korkutabileceklerini sanıyorlar.
İSRAİL’İN İMHASI, ABD’NİN ÇÖZÜLMESİ
Öyle bir dünya olmadığını, olmayacağını, kimsenin önlerinde diz çökmeyeceğini, kötülükleri yüzünden cezalandırılacaklarını, bu cezalandırmanın İsrail’in imhasına, ABD’nin tamamen çözülmesine yol açacağını öğrenecekler.
Evet, “patron devletler”, bölgesel süper güçler dönemi başladı. Ama bu sadece ABD için değil. Yeni imparatorluklar yükseliyor ve ABD’nin bütün güç alanlarını daraltıyor. Daha da daraltacak.
ABD’nin gücü kendi bölgesi ile sınırlanacak. İsrail’in ABD’ye özenip toprak büyütme çabası ise hüsranla sonuçlanacak.
ÇİN SUSKUN, TÜRKİYE SUSKUN, RUSYA SUSKUN. SİZCE NEDEN?
Dikkat edin Çin suskun, Türkiye suskun, Rusya suskun, Avrupa suskun. Bekliyorlar, izliyorlar. Korkudan değil.
Endişeden değil. Daha akıllı, daha bilge, daha temkinli, daha iyi gelecek okudukları için. “Bırakın biraz gürültü yapsınlar” diyorlar.
Dünya henüz cevabını vermedi, söz söylemeye başlamadı. “Eski Dünya”ın büyük milletleri tarih dönüştürücü duruşunu henüz ortaya koymadı.
PEKİ BİZ NE YAPIYORUZ?
Biz kendi yolumuza kilitlendik. Bizim yolumuz, öncelikle yaklaşan fırtınalara hazırlıktır. Bunun için de öncelik, coğrafya içi çatışma alanlarını kapatmaktır.
Bölgemizdeki bütün ülkeler tehdit edilirken onlara “Gelin güç dayanışması içine girelim, ortak tehditlere karşı birlikte hareket edelim, yalnız kalırsanız bu fırtına hepinizi birer birer yok edecek” demektir. Zaten bunu yapıyoruz. Türkiye’nin çizdiği yol; soykırım, etnik temizlik, yağma, talan, işgal gibi yıkıcı fırtınalara karşı sadece coğrafyamıza değil dünyaya bir nefes aralığı sunmaktadır.
20. YÜZYIL PARANTEZİNİ KAPATTIK.
YÜZ YILLIK STATÜKOYU ÇÖKERTTİK.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile Ankara’da yaptığı görüşme, Osmanlı sonrası Batılı sömürgecilerin coğrafyamızda kurup yönettiği/işlettiği 20. yüzyıl tarihine son noktayı koyma açısından, coğrafyanın kendi tarihini başlatması açısından en büyük adımlardan biri oldu.
Önce İngilizlerin ve Avrupa’nın ulus devlet/Baasçılık ekseninde kurduğu, sonra ABD’nin tamamen İsrail öncelikli olarak yeniden inşa ettiği statükoyu çökertti. Her ne kadar bugünün sisli havası ve belirsizlikleri ile tam algılanamasa da, ortak tarihimizi arındırmanın kapılarını açtı.
Osmanlı’nın çöküşüyle imha edilen coğrafya, Türkiye’nin öncülüğü ile yeniden kendini bulmaya başlamıştır. Haçlı Savaşları’ndan bu yana her büyük kaostan sonra, her büyük şoktan sonra başlatılan uyanış, yine aynı kimlik ve idrakle, aynı adresten bir kez daha harekete geçmiştir.
ADIM ADIM, KARE KARE, İNCE
İNCE İŞLENEN BİR GÜÇ HARİTASI.
Bir olaya bu kadar büyük anlamlar yüklemenin tehlikelerinin farkında olarak; Türkiye’nin, coğrafyanın, Doğu’nun ve Batı’nın yeni eğilimlerini, yeni arayışlarını, çaresizliklerini ve yükselen dinamiklerini hep birlikte okumaya çalışanlar; Batılı sömürgeciliğin başlangıcından bu yana dünyanın ve bölgemizin en sarsıcı değişim ile karşı karşıya olduğunu göreceklerdir.
Bu çerçeveden bakıldığında, Türkiye’yi merkeze alan; Orta Asya’dan Afrika’ya kadar yayılan bir dalganın dünyanın merkez coğrafyasını nasıl dönüştüreceğini algılayacaklardır. Adım adım çizilen bir güç haritasının, kare kare tamamlanan bir fotoğrafın ince ince nasıl işlendiğine tanık olacaklardır.
DÜNYANIN TAMAMININ EKSENİ
KAYDI. BİZ EKSEN KURUYORUZ..
Bugüne kadar öğrendiğimiz siyasi dil, kalıp, tecrübe, güç tanımı, örgütlenme biçimi, kimlik tanımları bu büyük fırtınada uçup kayboluyor. Eskinin düşünce ve söylemleri ile bugüne ve geleceğe bakanlar o sis içinde kaybolup gidiyor.
Dostluk ve düşmanlık kalıpları ile, bize ezberletilen, zihinlerimize kazınan ne varsa siliniyor. Yeni cümleler kuruyoruz, yeni güç tanımları yapıyoruz, yeni dostluklar keşfediyoruz, dünyanın tamamında eksen kaymaları yaşanırken kendi eksenimizi fark ediyoruz.
Önümüzdeki gelecek, başka bir dünyaya, başka coğrafyaya, başka bir haritaya uyanmamız için bizi zorluyor, sarsıyor.
ARTIK “ULUSLARARASI” DİYE BİR ŞEY YOK.
Ama hazır olalım:
ABD-İsrail eksenli yeni bir karanlıklar dönemi başlatılıyor. İnsan ırkını yok edecek bir açgözlülükle servis edilen bu saldırganlık/hırsızlık döneminde uluslararası hukuk, uluslararası sözleşmeler olmayacak. Ulus üstü yapılar olmayacak. Ahlak olmayacak.
Kötüleri sınırlayacak hiçbir kural ve teamül olmayacak. Demokrasi, özgürlükler diye bir söylem, inanç olmayacak. İnsanlığın bugüne kadar emek verdiği hiçbir değer olmayacak. Zihnimizdeki bütün kavramlar anlamını kaybedecek. Her ülke, istediği, göz koyduğu yeri işgal edebilecek.
PEKİ, TÜRKİYE NASIL BİR HAZIRLIK YAPMALI?
İşte böyle bir dönemde Türkiye, öncelikle kendi içindeki ve çevresindeki tehditlerden çok hızlı bir şekilde arınmak zorunda. Asla zaman kaybetmeden harekete geçip adımlarını hızlandırmak zorunda.
Sonra bütün bölgeye, ortak bir güvenlik çatısı önermek zorunda. Orta Asya’dan Basra Körfezi’ne, Anadolu’dan Kızıldeniz ve Afrika’ya her ülkeyi “Türkiye Duruşu”na çağırmak zorunda. Hiçbir devletin tek başına ayakta kalamayacağını anlatmak zorunda.
TRUMP’IN GAZI ABD’Yİ VURACAK!
ZATEN BİZ BUNU BEKLİYORUZ…
Şunu da not edelim; Trump’ın bu gaza gelişi yıkıcı darbeyi ABD’ye vuracaktır. Avrupa için, Latin Amerika için, Rusya için, Türkiye için, Çin için ve ABD’nin geleneksel müttefiki olan birçokları için bir tür “ABD ortak tehdit” algısı yerleşecektir.
O “İşgal ederim!” dedikçe, o ticari yaptırımlar uyguladıkça, o kendini dünyanın sahibi gördükçe dünya bu yeni sömürgecilik çağına asla izin vermeyecek, ABD’yi kendi içine sıkıştıracaktır. İşte ABD’nin çözülmesi tam bu aşamada başlayacaktır. Zaten biz de bunu bekliyoruz.
DÜNYA ABD VE İSRAİL’DEN ÇOK
DAHA BÜYÜK, ÇOK DAHA GÜÇLÜ.
Dünya ABD’den korkmuyor. ABD siyasi aklından çok daha öte bir hazırlık yapıyor. Birçokları Trump’ın kazanmasını özellikle bu açıdan istiyordu. Biraz daha fırtına estirsinler, dünyanın ABD ve İsrail’den çok daha büyük, çok daha güçlü bir yer olduğunu acı biçimde göreceklerdir.
Unutmayın; Hamas’ı bile yenemeyen, kendi başına sadece bir haftalık gücü olan bir İsrail’den söz ediyoruz.
Tarihinde hiçbir zaman tek başına savaşa girememiş ve kazanamamış bir ABD’den söz ediyoruz. Bu güç blöfünün bir yanılsama olduğunu dünya biliyor. Kendileri de gördüğünde her şey sona ermiş olacak.
Sessizce, soğukkanlılıkla izleyeceğiz…