Türkiye bir tercih yapıyor, dünya sarsılıyor.
Türkiye bir karar veriyor, dünya bu karara göre cepheler
kuruyor.
Türkiye bir yola çıkıyor, Batı dünyası derhal alarm durumuna
geçiyor.
Türkiye kendine bir hedef belirliyor, onlarca ülke onlarca terör
örgütü tek cephe olup bu hedefe ateş etmeye başlıyor?
Türkiye kendini güvenceye almak için askeri hareketliliğe
girişiyor, bütün “müttefikleri” bir anda düşman oluyor.
Türkiye kendi içinde sağlam, esaslı dönüşümler yapıyor, ekonomisini
canlandırıyor, en ileri düzeyde reformlara girişiyor, bize yıllarca
demokrasi satanlar bile bir kuşkuya teslim olup, histerik
reaksiyonlar göstermeye başlıyor.
Türkiye yeni dünyanın kurucu ülkesi olacak..
Türkiye, “Artık 20. Yüzyıl bitti. Vesayet dönemleri kapandı. Yeni
bir dünya kuruluyor, ben de bu yeni dünyanın kurucuları arasında
yer alacağım. Dünyaya söyleyecek sözüm var. İnsanlık ailesine
katkılarım olmalı” diyor, müthiş bir düşmanlık dalgasıyla
yüzleşiyor.
Türkiye, otuz yıldır coğrafyayı lime lime eden, bin yıldır beraber
yaşayan insanların zihinlerine kalın duvarlar ören, bütün
kimlikleri çatışmaya dönüştüren, şehirlerimizi harabeye çeviren 21.
Yüzyılın bölgesel istila planlarına karşı bir “duruş” geliştiriyor,
bir söz söylüyor, bu uğursuz rüzgarı tersine çevirecek adımlar
atıyor, küresel ölçekte “Turkofobi” rüzgarı hemen şişiriliyor.
Baasçılığa iman edenler mücadeleyi anlayamaz
Türkiye, “Ben Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçeceğim. 20. Yüzyılın
orta ölçekli ulus devlet modeli yönetim biçimi artık hızla büyüyen
bu ülkeye dar geliyor” diyor, kendisi monarşi olan, kendisi
başkanlıkla yönetilen ülkeler bile karşı çıkıyor. Bir tür
Baasçılığa iman etmişler, geçmişleri tek adam zorbalıklarıyla dolu
siyasi çevreler de onların yönlendirmesiyle harekete geçiyor.