Çok boyutlu, Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli hesaplaşmasını
yaşıyor Türkiye. Eskinin iktidar kurucuları ile
yeninin yerlileriarasında bir hesaplaşma bu.
Eskinin vesayetçileri ile
yeninin milli direnç unsurları arasında
bir kavga bu. Eskinin sığınmacıları ile yeninin Türkiye'yi
dönüştürüp yeni bir tarih
yazmak isteyenleri arasında bir mücadele bu.
Cesurlarla yılışıkların, meydan okuyanlarla emanetçilerin,
eski imtiyazlı azınlıkla Anadolu insanının
rekabeti bu. Yüz yıl sonra,
vesayet parantezini kapatanlarla,
Türkiye'nin sadece Anadolu olmadığını
farkedenlerle zihinlerimizi rehin alanların, bize bir 20. yüzyıl
daha yaşatmak isteyenlerin boy
ölçüşmesi bu.
İlk kez saflar bu kadar keskin
Cumhuriyet tarihi ilk kez safları bu kadar net,
tarafları bu kadar keskin bir hesaplaşmaya tanık
oluyor. Tam anlamıyla bir tarihi kırılma yaşandığı için sözler de,
mücadele yöntemleri de oldukça keskin oluyor.
Çünkü ya Türkiye, yüzyıllar içinde olduğu gibi kendini
dönüştürme becerisini devam ettirecek, yeni küresel
güç haritasında sağlam bir zemin oluşturacak ve
bir gelecek inşa edecek ya da yeniden
vesayet altına alınıp, tipik bir Ortadoğu yönetimi
gibi kişiliksiz bir ülke olarak varlığını devam
ettirecek.
Büyüyemezse küçülecek, kendini yeniden kuramazsa
parçalanacak.
Hesaplaşma'nın taraflarını iyi görmek için Birinci
Dünya Savaşı'na, Çanakkale Savaşı'na veya
İstiklal Mücadelesi'ne bakmak yeterli. Bir
imparatorluktan geriye kalanların son
sığınak olarak toplandığı Anadolu, tam
da taşacak noktaya geldiği anda benzer
bir saldırı yeniden başlatıldı.
Önceden vekalet yönetimleri üzerinden
kontrol altında tutuluyordu, kontrol edilecek ölçeği aştığı anda
içeride ve dışarıda, o ortak cephe yeniden harekete geçti.