Baştan beri temel slogan şuydu: Halep-Musul çizgisinin kuzeyindeki her güvenlik sorunu Türkiye’nin güvenlik sorunudur. İran sınırından Akdeniz’e kadar, bu kuşakta hiçbir terör örgütü barınamamalı. Hiçbir yabancı ülke yer almamalı.
İkisinin varlığı da Türkiye için birinci ve en yakın güvenlik tehdididir.
Suriye savaşının başladığı günlerde, bu kuşak üzerinde bir harita çalışması vardı. Savaşın şiddetine, kıyımlara ve yıkımlara göre herkes kendince pozisyon aldı. Ama esaslı mesele Suriye halkının özgürlüğü ve iradesi değildi.
Türkiye’ye karşı en büyük cepheyi açma savaşıydı…
Aslında geniş anlamda bir Suriye savaşı da değildi. Bölgesel bir harita planlamasıydı. Bu savaş Türkiye’ye karşı yüzlerce kilometre uzunluğunda bir cephe açmak için çıkarıldı. Aslında Türkiye ile savaşın ana cephesi olarak hazırlanıyordu.
ABD ve Avrupa’nın DEAŞ’ı bölgeye taşıması, PKK’ya olağanüstü askeri destek vermesi, Türkiye’nin gözünü açtı. Mesele terör meselesi değildi. Güvenlik sorunu uluslararası bir güç savaşı haline gelmişti.
ABD’nin PKK/YPG’ye yardımları bir “örgüt”e yardım değil, bir “devlet” yardımı niteliğindeydi. Afrin’de ve başka yerlerde PKK için NATO standartlarında mevziler, mühimmat depoları, cepheler inşa ediliyordu.
....