Musul'un İran kontrolündeki Bağdat yönetimi ve yine İran'ın yönettiği Haşd-i Şabi'nin eline geçtiğini düşünün. ABD ve PKK/PYD ile ortak hareket ederek, Türkiye'nin Musul'dan uzak tutulduğunu, 1926'daki oyunun bir kez daha başarılı olduğunu, bu sonucun da bir yüz yıl etkili olabileceğini düşünün.
Türkmen yurdu Telafer'in yine İran eksenindeki güçlerce ele geçirildiğini, Şiilik vurgusunun öne çıktığını, Musul ve Telafer'de köklü demografik tasfiyenin yapıldığını, Türkiye'nin bütün hassasiyetlerinin toprağa gömüldüğünü, İran eksenindeki güç ve örgütlerle ABD ve PKK/PYD'nin bu bölgede de paslaştığını düşünün.
Üç şehir üzerinden yeni terör kuşağı..
Aynı senaryonun Halep'te oynandığını düşünün. Yine İran eksenindeki örgütler, PKK/PYD, onların arkasındaki ABD, Türkiye'nin hassasiyetlerini, güvenlik kaygılarını ayaklar altına alırcasına, Türkiye'nin önceliklerini aşağılarcasına Halep'i Türkiye karşıtı bir garnizon şehre dönüştürdüğünü düşünün.
Musul-Telafer-Halep ekseninde, bu üç noktayı birbirine bağlayan, Türkiye sınırının biraz daha güneyinden yeni bir kuşak oluşturulduğunu, bu kuşağın Sünni Arap ve Türkmen nüfusunun tasfiyesi ile şekillendiğini, PKK ve PYD üzerinden Kürtleştirme projesine maruz kaldığını, Kürt milliyetçiliği üzerinden acımasız bir Türkiye karşıtlığının beslendiğini düşünün.
Güney kapıları kapanır, Türkiye içeriden vurulur