Ülkemiz, tarihinin en karanlık, en acı günlerini yaşadı. Darbe
ile, iç savaş ile, açıktan dış müdahale ile yüzleşti. Yok olma
tehdidiyle, Anadolu'dan toptan sürülme işaretleriyle karşı karşıya
kaldı.
Belki yeni bir fetret devri, belki yüz yıl sürecek bir kaosun ilk
fırtınası servis ediliyordu. Ülke teslim alınacak, devlet teslim
alınacak, millet esir alınacak ve birbirine kırdırılacaktı. Birinci
Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük felaket kapımızı çaldı. Bir
yıkım, bir çokuluslu savaş kapımızı çaldı.
Bin yılda 4. şok dalgası bu
Bu bir şok dalgasıdır. Bu, Anadolu'ya yerleştiğimiz günden bu yana
karşılaştığımız dördüncü büyük şoktur. Birincisi Haçlı
Savaşları'ydı, ikincisi Moğol istilasıydı, üçüncüsü 1. Dünya
Savaşı'ydı. Dördüncüsü de 15 Temmuz saldırısıdır. Geleceğin tarihi
bunu böyle yazacaktır. Bu saldırının arkasında, Çanakkale'de ne
kadar güç varsa o kadar güç, ülke vardır.
15 Temmuz'dan bu yana hepsinin söz ve tavırlarına dikkat edin.
Hepsi suçüstü yakalanmış, hepsi kendini ele vermiştir. Hepsi
Türkiye karşıtı pozisyon almış, hepsi demokrasiye karşı askeri
müdahale yanında durmuştur.
Bize bir yok oluş senaryosu dayattılar
Bize bir yok oluş senaryosu dayattılar. Bize, kendi içimizdeki
hainler üzerinden, alçaklar üzerinden çok büyük bir tuzak kurdular.
Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan, o günden beri vesayet altında
tutulan ülkemizde, yetiştirdikleri bütün kadrolarla saldırıya
geçtiler. Gülen ve terör örgütünü kırk yıldır hazırlıyorlardı.
Gülen'in örgütü dışındaki ihanet damarını ise doksan yıldır
hazırlıyorlar.
Böyle gidecek sandılar, Türkiye yüzlerce yıl kendi kontrollerinde
kalacak sandılar. Biz ne zaman kendimize geldik, kendi yolumuzu
çizdik, başkaldırdık, esaretten kurtulmaya giriştik, meydan okuduk,
işte o zaman bütün unsurlarıyla saldırıya geçtiler.
Selçuklu, Osmanlı defterini dürmek