Türkiye’de yalan, bir milli güvenlik sorunu haline geldi. Her gün, istisnasız biçimde kurgulanıp servis edilen, sistematik bir amaca yönelmiş, siyasi muhalefet tarafından pazarlanan, toplumsal birliği ve siyasi bütünlüğü tehdit eden bir “iç tehdit” haline geldi.
Post-Truth çağ ya da kurgu çağı olarak algılanan yeni sosyoloji ve iletişim dünyasında yalan, bir kitle imha silahına dönüştürüldü. Gerçekler yerine üretilen algının, doğru yerine pazarlanan riyakârlığın öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz, bu doğru.
Bakıyorsunuz PKK ile ortaklar. Bakıyorsunuz mafya lideri
ile...
Bireysel anlamda bu durumun yönetilebilir olmasını sağlamak
varken, siyasi hesapları olan yapıların, terör örgütlerinin,
sermaye çevrelerinin, mafyatik oluşumların eline çok güçlü bir
silah geçmiş oldu.
Mesela; bir mafya liderinin (Sedat Peker) kişisel öfkesi ya da başka bir ülkenin istihbarat ajandasına göre devleti sorgulaması, onun videolarının meşru siyasi partiler ve liderler tarafından pazarlanması gibi.