Türkiye'nin dolar üzerinden tartıştığı şey, milli ekonomi
söylemi üzerinden yürüttüğü seferberlik, ekonomi ve sosyal
çevrelerle oluşturmaya çalıştığı ortak dayanışma, dar anlamda
ekonomik değil siyasi bir mücadeledir. Bu tartışmaların,
çıkışların, duyarlılık çağrılarının ve kampanyanın Türkiye ölçeğini
aşan boyutları vardır, küresel sistem tartışmaları, daha doğrusu
çatışmaları ile birebir ilintilidir.
Yirmi yıldır Asya ülkelerinin, dünyanın orta ölçekli bazı
ülkelerinin Batı'nın tek merkezli küresel hegemonyasına
başkaldırmasıyla, dünyayı denetim altında tutan ekonomik sisteme
meydan okumasıyla, tek kutuplu dünya sistemine karşı çıkmasıyla,
çok kutuplu dünya çağrılarıyla derin ilişkisi vardır.
Mesele doların kontrol altına alınması ve Türkiye'ye yönelik yeni
ekonomik kriz senaryolarının boşa çıkarılmasının ötesindedir.
Mesele günübirlik reaksiyon, tepki, taktik olarak algılanmamalıdır.
Uzun vadeli etkileri olacak, 15 Temmuz'da yaşadığımız şok ve
sonrasında izlediğimiz kırılmanın bir parçasıdır. Sadece Türkiye'ye
yönelik yeni bir saldırıyı göğüslemek değil, Türkiye'nin yeni
arayışlarının da sonucudur.
Siyasi karar alıcılar son 25 yıla bakmalı
Siyasi karar alıcıların, ekonomi çevrelerinin, medyanın ve
entelektüel camianın, bugünkü tartışmayı temellendirmek için
geçmişe bakmaları, en az yirmi beş yıllık dönemi dikkatle yeniden
gözden geçirmeleri gerekmektedir. Yaşadıklarımız bugüne ait şeyler
değildir. Geçmişi olduğu gibi geleceği de olacak gelişmelerdir.
Soğuk Savaş'ın bitmesinden hemen sonra başlayan Atlantik merkezli
tek kutuplu süper dünya projesi, bazı merkez ülkelerin bu projeye
karşı çıkması, birkaç yıl içinde tek merkezli dünya projesinin
ahlaken çökmesi, ardından siyasi ve ekonomik olarak da çöküşe
geçmesi, dünyanın geri kalan ülkelerinin daha dengeli bir küresel
sistem arayışları ve bu alanda yürütülen mücadele izlenmeden,
hatırlanmadan Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunu anlamamız
mümkün olmayacaktır.