Anadolu Ahiliğini meydana getiren temel dinamik bu topraklara yönelik ikinci büyük “Türk göçü”ydü. 9. yüzyıldan itibaren Küçük Asya bölgesine akın akın gelen Türkmen toplulukları esas olarak göçebe ve hayvancılıkla meşgul insanlardan oluşuyordu. Bunlar çoğunlukla kırsal alanlara yerleşmiş, esas olarak hayvancılıkla ve kısmen tarımla uğraşıyorlardı. 13. yüzyıldaki Cengiz istilası sırasında ise Türkistan ve İran şehirlerindeki esnaf ve zanaatkâr zümreleri de Moğol ordularının önünden kaçıp Anadolu’ya sığındılar. Böylece daha önce “lingua franca”sı Rumca -ve kısmen Farsça- olan Anadolu şehirlerinin Türkleşmesi de hızlandı. Yani göçebe Türkmen nüfusun yanına ticaret ve zanaatle geçinen şehirli bir sınıf da eklenmiş oldu. Kasaba ve şehirlerde yeni bir sosyal sınıf olarak teşekkül eden nispeten daha eğitimli zümrenin düzenini ve güvenliğini temin ihtiyacının Ahiliği ortaya çıkardığını düşünmek makul görünüyor. Ancak Anadolu ahiliğinin hudayinabit bir oluşum olmadığı, arkasında asırlar öncesinden gelen ve farklı toplumlarda farklı adlarla anılan fütüvvet geleneğinin yer aldığını söylemek lazım.