Başörtüsü meselesi kapanmış bir yara mıydı? Evet, kuşkusuz. Devlet ile millet arasında duvar örme heveslisi bir zümrenin kendisini milli iradenin de üstünde konumlandırarak ortaya çıkardığı bu sorunun ve yol açtığı acıların bugünkü Türkiye’de karşılık bulması artık mümkün değil.
12 Eylül rejiminin başımıza sardığı, Özal zamanında “siyasi iktidarın laikliğe bağlılığını sınama” küstahlığı olarak sahneye sürülen bu akıl ve vicdan dışı yasak yirmi yıllık AK Parti iktidarının ilk döneminde de siyasi kutuplaşmanın aracı yapılmak istendi. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül başta olmak üzere önde gelen AK Partili siyasetçiler “eşleri üzerinden” bu manasız çekişmenin mağduru oldular. Belki bu mağduriyet hiç hesaplanmamış bir siyasi kazanca da dönüştü. Ancak o dönemde siyasi iktidar sorumlu davrandı, toplumu kutuplaştırıcı tutumlardan kaçındı. (Kutuplaşmanın “oy konsolidasyonu” için kullanılabilecek yararlı bir enstrüman olduğunu henüz keşfetmemişlerdi!)
Nitekim 2007’den itibaren kamudaki başörtüsü yasağının kaldırılması yolunda halktan çok geniş destek aldığı halde hızlı adımlar atmadı AK Parti hükümetleri. Adım adım ilerlemeyi tercih etti....