Farklı politik ve ideolojik gerekçelere dayanan farklı görüşlerdeki (sosyalist, liberal, İslamcı, milliyetçi…) aydınların bu konudaki eleştirel bakışlarının pek bir toplumsal zemini yoktur.
Dindar/muhafazakâr kesimlerin genelinde Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki devlet düzenini laikleştirme politikalarına karşı duyulan hoşnutsuzluk sürüyor olsa da aslında “anti-Atatürk” damar sanıldığı kadar güçlü değildir. (Hatta çoğu zaman bu türden olumsuzlukları milli mücadelenin önderine konduramadığı için faturayı İnönü’ye kesmeyi tercih eder muhafazakâr kesim.) Bu damarın sonraki devirlerde nispeten güç kazanması ise özellikle şehirleşmenin ve eğitimin -yani modernleşmenin- artışına paralellik gösterir ki bu da Atatürkçülüğün paradokslarından biri sayılabilir.