Yaşadığımız büyük felaketin tarifsiz acısı yanında bir başka acı daha var: Depremin enkazı altında kalıp can veren insanlarımız için ağlamamız gereken bugünlerde siyasi tartışmalar yapıyor durumdayız. Bu utanç verici bir durum. Yakışıksız bir hal. Ama siyasi tartışmaların kısmı azamını böyle bir süreçte işine gücüne odaklanması, sağdan soldan gelebilecek sesleri işitmeksizin görevini yapması gereken iktidarın çevresi üretiyor. Bu durumda aslında sorgulanması gereken husus bu tutumun siyasi akılla nasıl bağdaşabildiği, siyasi aklın bu siyasi akılsızlığa nasıl geçit verebildiği olmalı…
Aklın baştan gitmesi diye bir deyim var Türkçede. Siyasi akıl diye bir kavram da var ayrıca. Ama tek tek kişilerin toplamından öte bir kurum demek olan siyasetin aklının başından gitmesi söz konusu olabilecek bir durum değil. Mamafih değildi demek lazım artık. Zira 2019’da İstanbul’da iktidarın kaybettiği seçimin iptalinden bu yana akılla ilişkisi sorunlu bir dizi siyasi hamleye şahit olduk. “Bu da yapılmaz artık” denilen birçok şeylerin yapıldığını gördük. Depremin ardından yapılanlar da öyle.
Yalnızca ilk iki gün boyunca sergilenen organizasyon eksikliğini...