CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen haftaki ABD gezisini izleyen gazeteciler arasındaydım. Siyasetin tartışma gündeminde yerini hâlâ koruyan ve fantastik spekülasyonlara konu edilen bu gezinin bendeki izlenimleri biraz farklı.
Kemal Bey’in kendi camiasından gelen “Zamanlaması doğru muydu” eleştirileri veya iktidar kanadının “İcazet almaya gitti” suçlamaları beni hiç ilgilendirmiyor. Müsaade ederseniz, bu saatten sonra konuşmaya değer de gelmiyor.
Gelgelelim, söz konusu gezi çerçevesinde bilim merkezlerine yapılan ziyaretler ve her biri dünya çapında saygınlığa sahip kimi bilim insanlarıyla gerçekleşen görüşmeler benim açımdan “siyasetin dışındaki dünya” realitesinin tanınması bakımından önemliydi.
Çünkü bu ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmeye talip olan siyasetçilerin günlük kısır tartışmaların ötesinde somut gerçekler evrenine ayak basmaları lazım.
Türkiye’deki eğitim sisteminin, üniversite düzeninin, iş dünyası ile akademi arasındaki ilişkilerin yeniden dizaynına yönelik ihtiyaç çok fazla kişinin umurunda olmayabilir. “Kılıçdaroğlu Boston’dan New York’a niye kara yoluyla gitti” sorusunun cevabı daha çok merak ediliyor olabilir. Ancak...