Çünkü bu konular bihakkın gündem konusu olamadığı için gazete sayfalarında tartışılması beklenen meseleler(in çoğu) çıkıyor karşımıza. Zaten Karar yazarlarının ayırt edici özelliği bu. Gündemin köpüğüyle uğraşmaktan, gündelik polemiklerin üstünde sörf yapmaktan ziyade karşımızdaki problemlerin derin boyutuna işaret etmek. Bu sebeple ben “Cumartesi Yazıları”nı zevkle ve biraz da sorumluluk duygusuyla yazıyorum.
Diğer yandan, siyasi gündemi tek geçerli ve meşru gündem saymak ve gazeteciliği siyasetin -tabiri caizse- kuyruğuna iliştirilmiş bir uğraş olarak sınırlamak son derece yanlış olur. Türkiye’de gazeteciliğin başlangıcında da bu anlayış yoktu. Hükümet icraatını halka duyurmak amacıyla yayın yapan “resmî” Takvim-i Vekayi ve “yarı resmî” Ceride-i Havadis gazetelerini saymazsak, ilk bağımsız gazetemiz olan Şinasi ve Agah Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval’de -ve bilahare bu çizgiyi sürdürecek diğer mevkutelerde- yalnızca zabıta meselelerinden şikayetle veya belediye hizmetlerinin eleştirisiyle yetinilmiyordu.
Ekonomi yönetiminde, eğitim sisteminde, dış politika alanında hatta politik düzen konusunda eleştiriler ve öneriler dile getiriliyordu.