Görülmemiş ölçüde büyük bir felaket yaşadık gerçekten. Türkiye’nin son dönemde maruz kaldığı en kara gün, en büyük yıkım, en derin acı, en tarifsiz çaresizlik bu.
Böylesine büyük bir felaket karşısında ayrılıkların gayrılıkların bir kenara bırakılması, yaraların sarılması için el birliği içinde gayret gösterilmesi icap eder. Bunu söylemek veya hatırlatmak bile gereksizdir, tabii ki bu böyledir.
Böyle bir zamanda komşunuzla siyasi düşüncenizin farklı olmasının veya tuttuğunuz takımların ayrı olmasının ne önemi olabilir?
Ülke yönetiminin sorumluluğunu üstlenmiş olanların da görevi vatandaşlarını ayrıştırmak, ötekileştirmek, yardım kuruluşlarını bile “bizim” ve “onların” şeklinde tasnif etmek olmamalıdır.
Deprem bölgesinde yerel yönetimleri “iktidarın belediyeleri, muhalefetin belediyeleri” diye ayrıma tabi tutmak akla en son gelecek, daha doğrusu hiç gelmeyecek bir yaklaşım olmalıdır.
Aslında her zaman ama bilhassa böyle bir zamanda kucaklayıcı olmalıdır, birleştirici olmalıdır, toparlayıcı olmalıdır ülkeyi yönetenler. Eleştirilere tahammüllü olmalıdır. Hatalarını, eksiklerini, kusurlarını...