Karar gazetesi olarak bundan 10 ay önce büyük bir heyecan ve ağır bir sorumluluk duygusu içinde yola çıkarken bu köşede şunu yazmıştım: “Türkiye’nin içinden geçtiği şartlarda gazete çıkarmanın, medyada var olmanın, fikirlerimizin sözle, yazıyla ifade bulmasının ne demek olduğunu biliyoruz. İyi ve adil bir ülke ancak daha çok fikrin özgürce ifade edilmesiyle mümkündür. Buna inanıyoruz, bunun için yola çıkıyoruz.”
Bu yol boyunca bir kısmını beklediğimiz bir kısmını ise ummadığımız engellemelerle karşılaştık. Ama ilk gün çizdiğimiz temel prensiplerin dışına çıkmadan Türkiye’nin ihtiyacı olduğuna inandığımız kaliteli ve seviyeli bir gazete üretmeyi başardık. Meyvalı ağacın taşlanacağını bilenlerdeniz. Ama atılan taşlar, daha doğrusu çamurlar çoğu zaman “bu kadarı da olmaz” dedirten türden oldu.
***
Yine o ilk günkü yazıda şunu da söylemiştim: “KARAR’ı meydana getiren kadronun basın ve yayın alemine bugün adım atmış kişiler olmadığını bilenler biliyor.” Bu kadro 28 Şubatların, 17-25 Aralıkların ve en son 15 Temmuz’un karanlığında milli iradenin yanında durmuş, bütün o zor sınavlardan yüzünün akıyla çıkmış bir kadro.
Bu kadro bir fikrin, bir duruşun etrafında toplanmış kalemlerden oluşuyor.
Bu kadro “kim var orada” diye sorulmadan “ben varım” diyerek ortaya atılmış kişilerden oluşuyor.
Ekmek peşinde sonradan bu mahalleye gelmiş profesyonellerden değil, o mahalle kurulurken sırtlarında kerpiç taşımış olan “mahallenin kendi çocuklarından” oluşuyor.