Galiba meselenin özü “uzmanlık” kavramıyla ilişkimizin marazi mahiyeti. Uzmanlıkla. Yani bilgiyle. Akılla. Tecrübeyle. Ehliyetle.
Uzmanlar hep bir şeyler söylerler, bizim de hiç umurumuzda olmaz ne söyledikleri. Bazen dinliyor gibi yapsak bile bir kulağımızdan girer öbür kulağımızdan çıkar bu laflar. Her durumda kendi bildiğimizi okuruz. Devlet yönetenlerimiz de öyledir. Her şeyi kendileri bilir. Mesela ekonomi uzmanları ne derlerse desinler, faiz sebep enflasyon sonuçtur.
Keza afet uzmanlarının ne dediğinin de pek kıymeti yoktur… Evet, afet uzmanlığı diye bir alan var. Jeoloji gibi, sismoloji gibi bir bilim dalı değil ama bir bilgi alanı. Jeologların, sismologların lafları dinlenmedikten sonra sıra işte bu alanın uzmanlarının konuşmasına gelir. O da dinlenmez tabii.
İşte bu uzmanlar diyor ki bir deprem sonrasında kurtarılabilen kişilerin yaklaşık yüzde sekseni ilk altı saat içinde yapılan müdahalelerde enkaz altından çıkarılanlar. Geri kalanların kahir ekseriyeti de ilk gün içinde kurtarılanlar. İlk iki günün ardından ise ancak mucize diye adlandırdığımız türden çok nadir ve istisnai nitelikte sevinçli haberler alınabiliyor.
Demek ki...