Depremin ardından ilan edilen yedi günlük “resmi yas” çoktan sona erse de milletin yası devam ediyor. Resmî açıklamaya göre bile 40 binin üzerinde kaybımız var. Enkaz altından henüz çıkarılamayan kaç cenazemiz olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Böyle bir zamanda güncel siyaset üzerine konuşmak hiç de yakışık alır bir iş değil. Mamafih siyaset boş durmuyor, bugünlerde her şeyin bir kenara bırakılıp yalnızca yaşanan felaketin konuşulmasına izin vermiyor, başka konularla gündemi meşgul etmenin bir yolunu muhakkak buluyor. Seçim erteletmek oluyor bazen konu, bazen not alıyoruz tehditleri, bazen de düpedüz küfür ve hakaret.
Gündem bunlar olunca biz de ister istemez bunlardan söz etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü her şeyden önce iktidar cenahının özellikle bu deprem sürecinde dilini daha da sertleştirmesine, hatta ağzını bozmasına neyin sebep olduğu üzerinde kafa yormak zorunluğu duyuyoruz.
Burada gayet net olan husus iktidarın “deprem üzerine” daha fazla konuşmamızı istemiyor oluşu. Sözgelimi dindarlarla laikler arasındaki ihtilaflar, sağcılarla solcuların milli değerlerin tarifi üzerindeki anlaşmazlıkları, mahalleler arası eski kan davaları...