Bu bağlamda “millet olamama”problemine özellikle dikkat çekiyorum. Kimi zaman mahalle veya kabile metaforlarıyla tarif etmeye çalıştığımız temel mesele toplumumuzun birbirine kapalı kompartımanlardan müteşekkil olan kültürel yapısı. Aslında bu haliyle bildiğimiz manada bir “toplum”un mevcudiyetinden söz edilmesi bile doğru olmasa gerekir. Toplum holistik olarak standart ilişki ve düzen içindeki bireylerin ve zümrelerin meydana getirdiği bir organizma olmak durumunda. Bu yönüyle modern millet kavramının da müradifi olan bir yapı bu. Gelgelelim bugün Türkiye’de mevcut olan sosyal mimari -politik kutuplaşmaları da üretecek şekilde- bir bölünmüşlük içinde.
Türkiye’deki siyaset anlayışının ekonomi başta olmak üzere toplumun maddi ve pratik ihtiyaçlarına cevap bulunması esasından ziyade “kültürel temsil”zemininde şekillenmesi de bunun bir sonucu. Bu yüzden demokratik bir gelenek olan seçimler bizde mahalleler arasındaki bir yarışma ve hatta savaş gibi algılanabiliyor.