Biliyorsunuz, Türkiye’de bazı aklı evvellerin Trump’ın iş başına gelmesiyle birlikte düzelmesini umdukları Ankara-Washington gerilimi bu dönemde daha da arttı. En son “vize krizi”yle doruğa çıkan anlaşmazlıklar iki ülke tarihindeki en soğuk dönemin yaşanmasına yol açtı. Somut anlaşmazlık konularına bakılırsa Türkiye’nin şikayetçi olduğu başlıca iki konu başlığı var: ABD’nin Suriye’de PYD’ye destek vermesi, Rıza Sarraf soruşturmasının siyasi amaçla kullanılmak istendiği endişesi. Karşı tarafın bize yönelik olumsuz yaklaşımını ise bazı Amerikan vatandaşlarının veya görevlilerinin tutuklanması ile yine Suriye’de Washington’un çıkarlarına aykırı girişimlerimiz oluşturmuş görünüyor. Bu çerçevede Türkiye’nin bölgesel sorunların çözümünde Moskova-Tahran bloğuyla iş birliğine yönelmiş olması bir “jeostratejik kopuş” işareti olarak yorumlanıyor. Bu noktada Türkiye’de giderek güçlenen bir yaklaşımın sahipleri Amerikan yönetiminin PKK ve FETÖ konusunda yürütmekte olduğumuz mücadeleye destek yerine köstek olduğuna dikkat çekerek Washington’un bize karşı kötü niyetli ve düşmanca bir tutum içinde olduğunu, bu durumda kendimize başka bir yol aramamız gerektiğini savunuyorlar. Aynı şekilde Atlantik ötesindeki bazı düşünce merkezlerinde ve karar alıcıların ciddiye aldığı basın organlarında Türkiye’nin artık güvenilir bir müttefik olmadığı, zaten Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD’nin bu ilişkiye ihtiyacının kalmadığı tezi işleniyor. *** İşin aslına bakılacak olursa Türkiye ile ABD arasındaki ittifak ilişkileri iki ülkenin coğrafi konumlarına, etki sahalarına ve hem çıkar hem de tehdit algılarındaki çakışmalara bağlıdır. Nitekim yaklaşık iki asırdır Türkiye’nin ittifak arayışı Rus yayılmasının oluşturduğu tehditle ilgili olmuştur. 19.