CUMARTESİ YAZILARI Tarihe göz attığınızda görüyorsunuz ki bazı toplumlar veya bazı medeniyetler çoğu zaman diğerlerinin hiç değilse bir adım önüne geçebiliyor. Eşit seviyede bir sosyokültürel gelişmişlik pek söz konusu olmuyor. Ekonomik ve askeri güç siyasi üstünlük kazandırdığı için ülkeler arasında bir hakimiyet veya hegemonya ilişkisi de oluşabiliyor. Bu en azından aktüel gözlemlerimizin ürünü. Ancak insanlık tarihini nispeten daha uzun bir periyotta ve global ölçekte incelemeye çalışırsanız bahsi geçen eşitsizliklerin çok da kıymeti harbiye taşımadığını fark edebilirsiniz. Daha doğrusu, bardağın boş tarafından bakıldığında görünen bazı toplumların diğerlerine üstünlükleri… Bardağın dolu tarafına baktığınızdaysa, dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan insan ırkının bilinen tarihi boyunca birbiriyle paralel bir gelişme izlediğini görebilirsiniz. Yaşadıkları yerler arasındaki mesafenin büyüklüğüne, üstelik coğrafya ve iklim şartlarının alabildiğine farklılığına rağmen hem maddi hem manevi alanlarda üç aşağı beş yukarı birbiriyle aynı veya çok benzer formlar üretmiş hep insanlık. *** Söz gelimi, yerleşik hayata ve tarıma geçişin ilk olarak Mezopotamya’da gerçekleştiğini söylüyor tarih kaynakları. Bu doğru herhalde. Ancak sanıldığının aksine, birilerinin tarımı icat etmesi ve sonra bunun diğer bölgelere yayılması diye bir durum yok.