CHP bu son dönemde daha önce hiç olmadığı kadar akıllıca bir siyaset stratejisi izliyor. Daha doğrusu siyasetin sosyolojisine uygun adımlar atıyor artık. Geçmişte “cumhuriyetin kurucusu biziz” kibri içinde, bürokrasinin gücünü kendi gücü olarak gören ve bu yüzden siyasi iktidar hedefini bile küçümseyen “elitist” bir parti vardı karşımızda. Ecevit’in 1970’lerin başında halka dayanma yönündeki kısa süreli denemesinin ardından ilk defa Baykal döneminde “çarşaflı hanımlara CHP rozeti takma” eylemi gibi sembolik değeri yüksek girişimler görmüştük. Ama bu yöndeki asıl önemli adımlar Kılıçdaroğlu döneminde atıldı. Tabiri caizse, CHP’yi “Türkiye partisi” yapma vizyonuyla hareket ediyor başından beri Kılıçdaroğlu. Özellikle ülkenin dindar ve milliyetçi çoğunluğuna da hitap edebilen bir siyaset dili geliştirme çabasında bugün “Tuncelili bir Alevi”nin liderliği altındaki CHP… Kuşku yok ki AK Partili yıllarda askeri-bürokratik gücün yönetimdeki etkisinin ortadan kalkması demokratik bir arayışa yöneltti CHP’yi. Artık sivil-asker bürokrasiye dayanarak “nasıl olsa fikrimiz iktidarda” rahatlığıyla hareket edemeyeceklerini gördüler. Türkiye’nin sosyolojisini dikkate alan bir siyasete yöneldiler. Bununla birlikte, ülkenin sosyolojisine bağlı olarak Türk siyasetinde kemikleşmiş bir yapı var ve bu yapıyı dönüştürebilmek o kadar kolay değil.