Bizim bu topraklar üzerindeki yaklaşık bin yıllık tarihimiz boyunca gerçek manada beka endişesi hissettiğimiz iki dönem olmuştur. İlki 12. ve 13. yüzyıllardaki birbirini takip eden Haçlı Seferleri ile Moğol İstilası sırasında. İkincisi Cihan Harbi ve devamındaki Millî Mücadele yıllarında.
Her ikisi de haklı endişelerdi. Nitekim ilkinin sonunda Türkiye Selçuklu Devleti yıkıldı; ikincisinin ardından Osmanlı İmparatorluğu. Bu hadiselerin ilki uzunca bir süreye yayıldı; ikincisi nispeten çabuk gerçekleşti.
Millî mücadele ise kelimenin tam anlamıyla bir beka mücadelesiydi. Kaybedilmiş olsaydı Türk devletinin ve Türk milletinin Anadolu topraklarında varlığını sürdürme imkânı kalmayacaktı.
Cumhuriyet de aslında Millî Mücadele’nin bir sonucudur. Ama doğrudan değil, dolaylı sonucu. Mütareke ile birlikte ülkenin kaderi üzerinde söz hakkı kalmamış ve yönetme gücünü kaybetmiş bir rejimin yerine Millî Mücadele’nin lider kadrosunun yönetimi ele almasının tabii neticesi olarak teşekkül etti Cumhuriyetimiz.
1923’de ilan edilen yeni rejimin bir “inkılap” çerçevesinde yeni kurumlar ve yeni bir yönetim anlayışı oluşturduğu kabul edilir....