Ulus devlet modernitenin siyasi veçhesi. Ama iktisadi, sosyal, kültürel ve ideolojik veçheleri de var. Osmanlı eliti de bunun farkındaydı. Avrupa’nın başarısını taklit için İmparatorluğu ulus devlete dönüştürmeyi düşünecek kadar saf değillerdi. Ancak imparatorluk yapısını ayakta tutmanın mümkün olmadığının anlaşılmasının ardından milli devlet fikri kendisini zorunlu bir gerçeklik olarak dayatacaktı. Osmanlı eliti, bugünkü aydın sınıfından farklı olarak, birtakım sosyo-politik modelleri irrasyonel ideolojik angajmanları dolayısıyla değil, pratik gerekçelerle savunuyorlardı.
Mesela Türkçülük fikrinin öncülerinden Yusuf Akçura meşhur Üç Tarz-ı Siyaset makalesinde “Müslümanlık ve Türklük siyasetlerinden hangisi Devlet-i Osmaniye için daha nafi ve kabil-i tatbiktir?” diye sorduktan sonra kendi bilinen cevabını veriyor. Yani Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük görüşlerine “hangisi daha faydalı ve uygulanması mümkün” diye bakıyor Osmanlı aydınları…
***
Bilahare cumhuriyetin kurucularında da aynı bakış açısını görüyoruz. Atatürk 1921’de yaptığı bir konuşmada batı dünyasına karşı, adını vermeden İttihat Terakki’nin İngiliz karşıtı dış politika çizgisinin terk edileceği taahhüdünde bulunurken, aynı zamanda Osmanlı aydın geleneğiyle ilgisini bütünüyle kesecek olan Kemalizm’in temel yaklaşımını da yine “işe yararlık” ölçütüne göre, hatta tam bir pragmatizm temelinde ortaya koyar: