CUMARTESİ YAZILARI Osmanlı sarayındaki merkeziyetçilik temayülünün I. Murad devrinden itibaren gözlenebildiğini söylemiştik. Sarayın askeri zaferlerle ve hızlı fütuhatla at başı giden güçlenme sürecinde kapıkulu sınıfının da denkleme dahil olması Osmanlı hanedanının iktidarını sağlama almıştı. Bundan böyle artık Osman ailesinin beyinin diğer ailelerin beyleri karşısındaki konumu eşitler arasında birinci olmanın bir adım ötesine ulaşmış bulunuyordu. (Ama tam manasıyla merkezi bir yönetimden söz etmenin imkânı henüz yoktu. Hatta merkezi bir idarenin mutlak manada kurulabilmesi için Fatih Sultan Mehmet devrinin beklenmesi gerekiyordu. ) O dönemde Osmanlı siyasi düzeni içindeki başlıca güç odaklarını sarayın teşkil ettiği “merkez” ile tımar sahipleri ve akıncı beylerinin askeri gücünden oluşan “çevre” olmak üzere başlıca iki unsurdan ibaret olarak tasnif edebiliriz. Devletin özgün nitelikleri gereği köylüler, şehirli esnaf veya tüccar -ve bir de bunlara ilaveten medrese- gibi toplumsal unsurlar tek başlarına iktidar mücadelesi verebilecek durumda değillerdi ama bunların desteği sağlanmadan siyasi başarı elde etmek de zordu. *** Osmanlı toplumunda tepeden aşağıya kadar çok güçlü etkiye sahip olan tarikatları da medrese mensupları ve ticaret erbabıyla birlikte desteğine ihtiyaç duyulan kesimlerden biri olarak görmek gerekiyor. Hatta biri değil birincisi… Çünkü -kısmen ulema ile birlikte- iktidarları meşrulaştırma fonksiyonu ifa eden tekkelerin aynı zamanda çok kalabalık kitleleri mobilize edebilme imkanına sahip olmaları bakımında bir anlamda askeri güç sayılması bile yanlış olmaz.