On yaşındaki kızının gözleri önünde eski kocası tarafından vahşice katledilen Emine Bulut olayı toplumun kadına yönelik şiddet konusundaki tahammül sınırını yıktı. Her kesimden bu vahşete tepki geldi, kadın-erkek genç-yaşlı birlikte ağladı… Protesto gösterileri yapıldı, yürüyüşler düzenlendi. Hep bir ağızdan “bu son olsun” diye haykırıldı. “Bu acılar bir daha yaşanmasın, bunun için ne gerekiyorsa yapılsın” çağrıları yapıldı. Peki, bu nasıl olacak? Ne yapılırsa bu acılara son verilebilir? Maalesef bu hususta hep içi boş yuvarlak laflar ediliyor ve son tahlilde problemin çözümü polisiye tedbirler/caydırıcı cezalar ekseninde aranıyor. Oysa konunun güvenlikle ve yargıyla ilgili boyutu belki de en önemsiz kısım. Asıl mesele birilerinin bir şeyleri yapmayı kendilerinde “hak olarak” görmelerinde. Bu yalnızca kadınlara karşı işlenen şiddet eylemleri için değil neredeyse bütün kriminal tutumlar için geçerli. Çünkü kanunda suç olarak tanımlanan bir eylem toplumca tolere edilebiliyor. Daha da önemlisi, kişilerin belirli olaylar karşısındaki reflekslerini yalnızca içgüdüleri ve psikolojik yapıları değil, aynı zamanda toplumsal değer yargıları da belirliyor.