Son günlerde neredeyse toplumun bütün kesimlerinin dahil olduğu “Andımız” polemiği bağlamında konuşulanlar bana çok tanıdık geliyor. Ondokuzuncu asırda Osmanlıcı, Türkçü ve İslamcı aydınlar arasındaki “milli kimlik” tartışmalarının banttan yayınını seyrediyoruz sanki Hemen hemen Tanzimat’tan itibaren üzerinde kafa yorulup müzakere edilen ve ancak yirminci asır başında fiili durum şeklinde bir neticeye ulaşmış -yani gerçek anlamda çözülmemiş- olan mesele hakkında serdedilen görüşler, öneriler, itirazlar vs. bugün konuştuklarımızla hemen hemen aynıydı. Yüz sene sonra o noktadan ileriye bir arpa boyu yol gidememiş olmamız üzücü. Doğal sosyolojik gelişmenin bu kadar yavaş seyretmesi -ve hatta yer yer ileriye değil geriye doğru işlemesi- aynı zamanda toplumsal düzenin sağlığı açısından tehlike habercisi sayılmalı. Osmanlı’nın son yüzyılında da kuşatıcı, kapsayıcı, ortak bir millet kimliğine ihtiyaç olduğu hususunda ihtilaf yoktu. Bugün de yok gibi. Ancak bu milletin veya ortak kimliğin adının ne olduğu konusunda uzlaşma yoktu. Bugün de yok görünüyor. *** Modernleşme sürecinde “Osmanlı milleti” diye bir kimlik adlandırmasıyla tanıştık ilk önce.