AK Parti içindeki muhalefeti ve kopuşları “koltuğunu kaybedenlerin arayışları” olarak gören veya öyle görmek isteyen kişiler az değil. “Yeniden milletvekili yapılsaydı, yeniden bakan olsaydı bir yere gitmezdi” deniliyor AK Parti’nin son dönemlerindeki gidişini beğenmeyip kopanlar için. Ne var ki bu durumda partinin aslında menfaat birlikteliğinden ibaret olduğu, esas olarak kişisel menfaatler için bir araya gelinmiş olduğu, geri kalanların da menfaati kesilse çekip gidecekleri gibi bir anlam çıkıyor. İktidar partisine yönelik olarak “mahalle içinden gelen” her türlü eleştiri “maması kesildiği için bunları söylüyor” cevabıyla karşılanıyorsa bütün mahallenin ahlakı “okka altına” gitmiş olmuyor mu? Buna karşılık, böyle bir yaklaşımın büyük bir camiaya karşı ciddi bir haksızlık olduğunu söylemesi beklenen “kalem”ler, tam aksine “gidenler menfaat için gitti, biz dava için burada kaldık” diye durumdan kendilerine paye çıkarma derdinde görünüyorlar. Oysa bu kalemlerin büyük kısmı “mahalleye” sonradan gelmiş, hatta karşı saflardaki performansı beğenilip oradan buradan devşirilmiş ve bu bakımdan “dava” sözü ağızlarında fazlasıyla eğreti duran kişiler. *** Buradaki asıl paradoks şu: Gidenler gerçekten de kişisel menfaat peşindeki kişilerse bunların ölçüleri ve hacmi malum olan iktidar imkanlarından vaz geçip muhalefete geçmeleri çok mantıklı olmaz. Çünkü iktidar otobüsünde herkes için iyi kötü bir yer olduğu ve kendi istekleriyle inenler dışında hiç kimsenin otobüsten atılmadığı da bilinen bir husus. Şoför yanı olmasa da tekerlek üstü var. Yani hiç kimse menfaati bittiği için buradan ayrılmak zorunda değil. Bu durumda kendi kişisel menfaatini düşünen kişilerin gemiyi terk etmeleri için ancak geminin batacağını görmüş olmaları gerekir.