Daha iki asır öncesinde dünya nüfusunun ancak yüzde ikisi şehirlerde yaşıyordu; bugün insanlığın yarısı şehirli. Dolayısıyla toplumsal hayatla ve siyasi düzenle ilgili şartlar bugün kadim çağlardakinden çok farklı. Aslında genel anlamıyla modernleşme adı verilen bir tarihi sürecin en önemli tezahürlerinden biri olan bu “hızlı şehirleşme”nin beklenmedik yan etkilerini en fazla hisseden ülkelerin başında geliyoruz. Çünkü Türkiye artık tarım toplumu değil. Yani aile dayanışması ve akrabalık ilişkileri gibi toplumsallık modelleri işlevsiz bugün. Bu durumda vaktiyle insanları bir araya getiren etnik ve bölgesel kimlikler, hemşehrilik bağı, mezhep veya tarikat aidiyeti vs. artık giderek problem çözemez hale geliyor. Demek ki Türkiye’nin sosyal ve siyasi problemlerine “kadim gelenekler” temelinde çözüm bulmak mümkün değil artık. Yeni yollar, yeni yordamlar bulmak lazım toplumun bütün unsurlarını bir arada tutmak ve bu arada dünyanın gidişatına ayak uydurmak için. Demek ki -sözgelimi- millet denince etnik akrabalık bağının ötesini tasavvur edemeyen bir toplumun uyumlu bir düzen içinde yaşatılması zor olacak.