Bazı insanlar bazen dış gerçekliği diğer insanlardan farklı algılayabilirler. Bu son derece olağan bir durumdur. Ama bazen de toplumlar kolektif bir tutumla kolektif zihindeki gerçeklik algısını değiştirmeye yönelirler. Bu ikincisi çok olağan bir durum değil.
Peki, bir toplum neden rasyonaliteye sırtını döner? Topluca yaşanan travmalar buna yol açabilir belki. Çok güçlü bir propaganda makinası da bazen bunu gerçekleştirebilir. Söz gelimi, bugün Kuzey Kore’de toplumun çok büyük çoğunluğu dünyanın geri kalanında açlık ve sefaletin alıp başını gittiğine, buna mukabil kendi ülkelerinde mevcut rejim sayesinde iyi kötü bir hayat sürdürmenin mümkün olduğuna inanıyor. Hatta düşman kardeşleri olan Güney Kore’de insanların açlıktan birbirlerini yedikleri, hepsinin kuzeye kaçmak için fırsat aradıkları ama sınıra sıkı bir duvar çekmiş olan kapitalistlerin kaçmak isteyenleri acımasızca vurup öldürdüğü şeklindeki “resmi anlatı” tartışılmaz bir realite olarak kabul görüyor. İnsanlar bu hikâyeye inanmak zorunda -veya inanmış görünmek zorunda- oldukları için değil, akla ve mantığa uygun buldukları için inanıyorlar. Zaten, hatırlayacaksınız, bundan önceki devlet başkanı öldüğünde insanların ne büyük bir içtenlikle yas tutup ağladıklarını Kuzey Kore rejimi büyük bir memnuniyetle ve övünçle bütün dünyaya göstermişti.