En son Üsküdar’daki Şemsipaşa Camii meselesi tartışılırken yazmıştık, “bu tür konularda halkın görüşüne başvurmayı kural haline getirmek gerekiyor” diye… Şunu da ilave etmiştik: “Bütün bu işlerin siyasi karşılığının da olduğu görülerek AK Parti’nin şehir, kültür, mimari konularındaki yaklaşımını adamakıllı gözden geçirmesi ve bu cümleden olmak üzere AK Partili belediyelerin hem iş yapma tarzlarını hem de toplumla iletişim kurma yollarını komple değiştirmeleri gerekiyor. ” Hatırlayın, Mimar Sinan mirası Şemsipaşa Camii’nin 500 yıllık duvarlarını çatlatan kazıklı sahil yolu projesine karşı Üsküdar halkının itirazlarına o halkın seçtiği belediyeci “siz bilmezsiniz, bu işi biz biliriz” demeye getiren cevaplar vermişti. Mimar Sinan’ın eşsiz eserinin duvarlarında ortaya çıkan çatlaklar kamuoyunun infialine yol açmasa projeden vaz geçilmesi de söz konusu olmayacaktı muhtemelen. Buradaki mesele belediyecilerimizin estetik algılarının, şehircilik anlayışlarının vs. ötesinde ülkemizdeki yönetim ve demokrasi anlayışıyla ilgili. Bir belediyeci ne bir mimara ne de bir sanat tarihçisine danışma gereği duymadan bir semtin tarihi ve tabii dokusunu değiştirecek kararlar alabiliyor. Konuyu o semtin sakinlerine sormak zaten kimsenin aklına gelmiyor. Oysa Gezi Parkı olayları patlak verdiğinde bundan sonra bu tür projelerin bölge halkının onayı alınmaksızın hayata geçirilmeyeceği açıklanmıştı. O günden bu yana İstanbul’daki herhangi bir proje için halktan onay istendiğini hatırlamıyorum ben. Ne Yedikule Bostanları için ne Acıbadem Parkı için ne de Küçükçamlıca Tepesi için… *** Bir de şu var tabii: Özellikle şehrin merkezî -veya tarihi- bölgelerinde yaşanan bu tür hadiseler kamuoyuna aksediyor ama uygulama her yerde aynı.