Bugün dünyanın herhangi bir yerinde basılmış, herhangi bir dilde yazılmış hangi “Batı Felsefesi Tarihi” kitabına baksanız muhakkak Farabi, İbn Sina, İbn Rüşd ve Gazali isimlerine rastlarsınız. Çünkü nasıl ki Thales, Herakleitos, Platon, Aristo vs anılmadan batıdaki felsefe geleneğini anlatmak mümkün değilse en azından skolastik ortaçağ felsefesini ve skolastikten çıkış sürecini anlatırken de Müslüman Meşşaileri (ve elbette onların en büyük eleştirmeni olan Gazali’yi) zikretmemek olacak şey değildir.
NİHAT KEKLİK 1926-2017
Ne var ki bizdeki felsefe tarihi çalışmaları bunun istisnasıdır. Söz gelimi Macit Gökberk’in bu sahadaki en yetkin çalışmaların başında gelen “Felsefe Tarihi” isimli hacimli eserinde mesela İbn Rüşd’e kısacık bir paragraf ayrılmıştır sadece. O da sayfalar boyunca anlatılan Saint Thomas felsefesinin Aristo ile bağını izah sadedinde Kurtubalı bilgenin adının anılması elzem olduğundan.
Bu anlayış bir devrin kültür ve medeniyet meselelerine yönelik genel yaklaşımıyla ilgili esas itibarıyla. “Kemalist kültür devrimi” diye adlandırılan batılılaşma politikasından söz ediyorum.
***
Aslına bakarsanız, Kâtip Çelebi’nin yazdığına göre, felsefe eğitimi Osmanlı medreselerinden 16. asır sonlarında “dini akidelere aykırı” olduğu gerekçesiyle kaldırılmıştı. Keşfü’z-Zünûn müellifi bunu eleştirerek ve hayıflanarak anlatır. (Dikkat ederseniz, Osmanlı sistemindeki problemlerin ortaya çıktığı ve “gerileme”nin başladığı dönemde felsefe terk ediliyor. Bu tesadüf olamaz.)