Dün toprağa verdiğimiz Prof. Hüsamettin Arslan benim otuz yıllık arkadaşım. Elbette bütün arkadaşları gibi ben de derinden etkilendim erken ölümünden. Dolayısıyla belki de duygularımı anlatmam beklenir. Hüsamettin Hoca da duygusal bir insandı aslında. Hemen her şeyden kolayca etkilenir, hislerini kolayca dışarıya yansıtırdı. O çok ciddi akademisyen görünüşünün altında çocuksu bir karakter vardı. Gülmeyi, ağlamayı bilen insandı. Diğer yandan, 30 yıllık arkadaşımı tam da onun isteyebileceği şekilde toplumsal bir figür, hatta toplumsal bir fenomen olarak resmetmek de bir seçenek. Zaten Hüsamettin Arslan “post 12 Eylül kuşağı” diye adlandırmak istediğim bir aydınlar zümresinin sembolü benim gözümde.