Milletler de insanlar gibi. Bazıları diğerlerinden daha avantajlı, daha başarılı, daha zengin, daha güçlü vs… olabiliyor. Ancak bu avantaj, başarı, güç veya zenginlik gibi nitelikler de zaman içinde değişebiliyor. Bugünün güçlü milletleri yarın güçsüz düşebiliyor. Zenginler yoksullaşabiliyor. Elbette tersi de oluyor; zayıfların güçlendiğini, yoksulların zenginleştiğini görebiliyoruz tarihte.
Çok eski zamanlardan beri bazı insanlar bu tür gelişmelerin sebepleri üzerine kafa yormuşlar. Elbette halk arasında bir milletin zenginken fakir düşmesi toplumdaki ahlaksızlığa vs. bağlanacak bir felaket olarak görülmüş; tam aksine zayıf bir milletin güçlenmesi ise yapılan hayır ve hasenatın ödülü olarak değerlendirilmiş. (Bu naif yaklaşımın realitenin bir yönünü tespit ettiği muhakkak. Ancak sebep sonuç ilişkilerini maddi zeminde de takip edemezsek meselenin manevi yönü ayakta kalacaktır; çünkü neyin ahlaki veya neyin iyi olduğunu bu şekilde anlayabiliriz ancak.)
Lafı uzatmayalım… Hemen her çağın düşünen kafaları, bugünkü terminolojiyle ifade edecek olursak, “ekonomik kalkınma veya toplumsal gelişme dinamiklerinin neler olduğu” konusu üzerinde düşünmüşler… Antik Yunan filozoflarından itibaren bu konuda farklı fikirler ortaya atılmış. Ancak, bilebildiğimiz kadarıyla meseleyi bir bütünlük içinde ve sistemli olarak ele alıp bu konuda bir açıklama modeli üretmiş olan isim Tunuslu bilgin İbn Haldun.
***