Bütün uyarılara, itirazlara rağmen yönetimi -merkezîleştirmenin ötesinde- kişiselleştiren, kuvvetler ayrılığına son veren, meclisi dışlayan ve tüm kurumları etkisizleştiren “Türk tipi Başkanlık” sistemine geçtikten sonra olanlar ortada. (2014’ten itibaren, yani 2017’deki referandum ve 2018’deki seçim sürecine gelinceye kadar, gayrı resmî olarak uygulanan otokrasi provasını da bu dönemin hazırlayıcısı olarak görmek gerekir.)
Bu kadar kısa zamanda özellikle ekonomide, sonra tarımda, eğitimde, sağlıkta velhasıl her alanda yaşanan çöküntünün tamamen kötü yönetimden kaynaklandığını -doğal olarak- kabullenmek istemeyen iktidar cephesi bir yandan inatla yanlış politikalarını sürdürüyor, bir yandan da yaşanan olumsuzlukların suçunu yükleyeceği günah keçileri arıyor.
Mesela hayat pahalılığının sorumlusu olarak soğan toptancılarından zincir marketlere kadar bir sürü suçlu gösterildi bize bugüne kadar. Hâlâ yeni yeni suçlular bulunup teşhir ediliyor. Bu işlerde bir tek hükümetin kabahati yok.
Meseleye siyaset açısından bakıldığında şaşılacak bir şey değil bu tutum. “Yanlış yaptık, yaptığımız yanlışlarda direttik, artık her şeyi içinden çıkılmaz...